24 Kasım 2011 Perşembe

'Hayatım, gazeteleri ben öldürmedim!'

ELİF İNCE

RADİKALGAZETESİ

13/10/2011

Huffington Post, The New York Times'ı sollayarak ABD'nin en çok okunan haber sitesi oldu. Sitenin kurucusu Arianna Huffington, 'dijital medyanın kraliçesi' mi yoksa 'modern köle tüccarı' mı?
'Hayatım, gazeteleri ben öldürmedim!'


GAZETELER İNTERNETTEN İÇERİK SATABİLİR Mİ?

Hüseyin Aslan


Gazeteler internetten içerik satabilir mi?

Financial Times ve Wall Street Journal’dan sonra New York Times da internette ücretli modele geçti. Peki internette paralı içerik modeli ne kadar gerçekçi ve Türkiye için geçerli mi?

” (14 Mart 2011) raporuna göre; gazete okurlarının sayısı 2009-2010 yılları arasında 5 puan gerilerken, internet okurları sayısı 17 puan yükseldi. Aynı rapora göre insanlar bir haberi gazetelerden önce internet ortamından okuyor. Bu alışkanlığın ilerleyen zamanlarda geleneksel gazeteciliğin pabucunu dama atacağı düşünülüyor.

Türkiye’de “e-gazete”

Türkiye’de gazetelerin internet sayfalarını takip edebilmek için herhangi bir ücret talep edilmiyor ancak gazetelerin basılı haline internet aracılığıyla ulaşabilmek ücretli abonelik gerektiriyor. İnternetten bir gazeteyi basılı haliyle okuyabilmeye “e-gazete” deniliyor. Neredeyse Türkiye’deki bütün gazeteler “e-gazete” hizmetini okuyucularına sunuyor. Bu hizmeti ücretsiz olarak sağlayan gazeteler varken, aynı hizmet için ücret talep eden gazeteler de bulunuyor. Türkiye’de “e-gazete” sistemini kullanan gazeteler ve belirlenen “çevrimiçi” abonelik ücretleri şöyle:

Sabah, Takvim, Fotomaçaylık 2 TL, Taraf, aylık 20 TL, 3 aylık 50 TL, 6 aylık 90 TL, 12 aylık 160 TL, Radikal, 1 aylık 3 dolar, 1 yıllık 33 dolar (IPAD’ler için sağlanan basılı gazete), Hürriyet, 6 aylık 15 TL, 1 yıllık 25 TL, Cumhuriyet3 aylık 42 TL, 6 aylık 81 TL, 1 yıllık 150 TL.

Tek elden “e-gazete” okumak

Gazetelerin kendi “e-gazete” sistemleri dışında, ReadJournal.com internet sitesi de kullanıcılarına bilgisayar başında “gazete” okuma imkanı sağlıyor. Bu internet sitesi henüz deneme aşamasında ancak anlaşmalı oldukları gazeteler de bulunuyor.

Star, Akşam, Agos, Evrensel, Birgüngazetelerinin hem güncel hem de arşiv gazetelerine tüm sayfalarına kadar ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca bu gazetelerin sayfalarından istediğiniz bir kısmı küpür olarak kesip mail adresinize gönderebiliyorsunuz. Anlaşmalı gazetelerin her birinin ayrı çevrimiçi abonelik ücretleri bulunuyor:

Akşamyıllık 323 TL, Star, Evrensel, Birgün, yıllık 175 TL, Agosyıllık 43 TL. Sistemde Zamanve Türkiyegazetesi ücretsiz olarak sunuluyor.

Neden ücretli abonelik?

Radikalgazetesi yazarı Serdar Kuzuloğlu’na göre Amerika’da geçtiğimiz sene Rupert Murdoch tarafından başlatılan “ücretli” abonelik sistemi, ilerleyen zamanlarda daha kapsamlı şekilde, gazetelerin internet sitelerindeki haberlere ücretsiz olarak ulaşılmasını da imkansız hale getirebilir. “Buna rağmen şu an için bütün yayınların ücretli aboneliğe geçmesi mümkün görünmüyor” diyen Kuzuloğlu, “İçeriği online takip edenlerden gelen kişi başı gelir, basılı yayınlardaki oranın çok gerisinde kalıyor” sözleriyle de internet içeriğinin “ücretli” hale getirilmesinin anormal karşılanmaması gerektiğini belirtiyor.

“Reklam açısından bakacak olursak; bir reklamveren gazeteye, dergiye ilan verirken kaç kişi gördü, kaç kişi bakıp da kendisini aradı bilmez, ölçemez. Ama internette bütün denklem bunun üstüne kuruludur.” diyen yazar; “bir yayın tirajım 1 milyon diye reklam alıp peşin para kazanabilirken, bir site 1 milyon ziyaretçisini reklama çeviremez. Görüntülenme yetmez, tıklama gerekir. Tıklamadan gelen gelir de her zaman yayıncı aleyhinedir.” sözleriyle de gazetelerin internet ayağını “ücretli” hale getirmeye başlamasının temel nedenini açıklıyor.

“Amaç sadık okurlardan para kazanmak”

The New York Times’ın 28 Mart 2011’de paralı sisteme geçmesinin beklenen bir şey olduğunun altını çizen İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Tunç, kuruluşların alternatif bir gelir modeli yaratma peşinde olduğunu “Sistemin amacı arada sırada gazeteye göz atanlardan çok, gazetenin sadık okurlarından para kazanabilmek. The New York Times’in web sitesini ayda 30 milyon kişinin izlediğini düşünürsek bu oldukça radikal bir iş modeli hamlesi. Aslına bakılırsa internet üzerindeki içeriği paralı hale getirmek oldukça riskli bir karar çünkü internet reklam gelirlerindeki artış, henüz yazılı basındaki düşüşü kapatacak kadar keskin değil. Dolayısıyla medya kuruluşları internet üzerinden para kazanmak için alternatif yollar aramaya çalışıyorlar.”

“ABD’de yazılı basın çok zor bir dönemden geçiyor”

Aslı Tunç, “ABD’de yazılı basın çok zor bir dönemeçten geçiyor. Pek çok prestijli ve bilinen gazete yayın hayatına son vermek zorunda kaldı.” derken, Zeynep Atikkan ile birlikte yazdıkları “Blogdan Al Haberi” kitabında da bu konuya dikkat çektiklerinin altını çiziyor. Tunç, “kitabımızın sonuç bölümü bu konuda geleceğe yönelik projeksiyonlarımızı özetliyor. Orada internetin gazetecilik yeteneği, sezgileri, temposu olan kişilere kendilerini ifade edebilecek yepyeni mecralar açarken habercilik de bir avuç medya elitinin elinden kaydığını belirtiyoruz. Dijital devrimle medyada güç ve iktidar yeni aktörler tarafından paylaşılır hale gelecek.” öngörüsünde bulunuyor.

“Türkiye’de yazılı basın hızla kan kaybetmeye başlayacak”

Dijital devrimle medyada güç ve iktidarın yeni aktörler tarafından paylaşılır hale geleceğini düşünen Aslı Tunç, gazete yönetimlerinin ve gazetecilerin bu dijital devrimin ortaya çıkarttığı yapının hiç beklenmedik sonuçlarıyla karşı karşıya kalacağının uyarısını yapıyor.

“Hantal yönetimler, üstten alta ilerleyen katı hiyerarşik kurumsal yapılar çatırdamaya başlayacak, hatta başladı bile. Türkiye’de çok dinamik, genç bir internet kullanıcısı kitlesi var. Bu kitle özellikle ana akım medyaya kuşkuyla hatta güvensizlikle bakıyor. İnternet ortamı ise bu ruh haline karşılık verebilecek alternatif alanlarla dolu. Bu nedenle yazılı basının Türkiye’de de hızla kan kaybetmesi şaşırtıcı olmayacak.” diye konuşan Aslı Tunç, Türkiye’deki gazeteciliğin gelecekte çok ciddi değişikliklere uğrayacağını düşünüyor.

“Türk gazeteciliği hangi içeriğine güveniyor?”

Ücretli kullanım modelinin Türk gazeteciliği için mantıklı olmadığını düşünen Aslı Tunç, bu düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor; “Kanımca Türkiye’de var olan gazetelerin internet sitelerinin paralı abonelilik sistemine geçmesi en azından kısa vaade mümkün değil. İnternet kullanıcılarının online içeriğe para vermesi için bu gazetelerin vazgeçilmez değerde bir habercilik sunması beklenir. Ancak başka yerlerde okuyamayacağımız yorum, analiz ve haberleri sunan bir siteye para verilebilir.”

Blogdan Al Haberi kitabının iki yazarından biri olan Aslı Tunç, son olarak çok kritik bir soru soruyor; “The New York Times gibi prestijli, dünyaca okunan ve sadık bir okur kitlesi yaratmış bir gazete bile abonelilikle risk aldığını kabul ederken Türk gazeteleri hangi içerik düzeylerine güvenerek böyle bir sisteme gidebilirler ki?”

Türkiye’deki gazetelerle Amerikan gazetelerinin “e-gazete” uygulamaları karşılaştırıldığında, Türk gazetelerinin çok daha uygun fiyatlara abonelik sağladığını görebiliyoruz. Amerikan gazetelerinin bazıları abonelerine sadece “e-gazete” ayrıcalığı tanımakla kalmıyor bununla birlikte gazeteyi de eve gönderiyorlar. İlerleyen zamanlarda Türkiye’deki gazetelerin de “e-gazete” abonelerine bu ayrıcalığı tanımaları beklenebilir. Gazetelerin internet sitelerindeki reklamlarından “illallah” diyenler veya bir haberi okuyabilmek için gazetelerin internet sitelerinde “kırk takla atanlar” için kalıcı çözümün reçetesi, kim bilir belki de ücretli abonelik sistemidir?


YAZILI BASININ GELECEĞİ YOK DİYE KENDİNİ KANDIRMAK

Digital Age konferansı yapıldı bitti. Toplantıda her sene olduğu gibi yine iyi isimler ağırlandı. Bu senenin yurt dışı iyi ismi Huffington Post internet sitesinin sahibi Arianne Huffington oldu. Basın bültenlerinde söylendiği üzere Huffington yazılı basının geleceği olmadığını öngörüp kurduğu haber sitesi deneyiminden yola çıkarak günümüzde internetin demokratik bir kamusal alana dönüşme sürecini anlattı.
Huffington gelen yorumların artmasının sebebini insanların kendilerini ifade etme isteğine bağladı. Wikileaks ile devletlerin saklayıcı ve haber üretici gücünün ortadan kalktığını vurguladı. Arap baharındaki sosyal medya gücünün üstünde durdu. Afganistan ile ilgili açtıkları bölümün insanların kendi resimlerini göndermesiyle renklendiğini söyledi. “Eski medya” diye nitelendirdiği şeyin dikkat eksikliği ve bir konu üstünde çok fazla ve uzun konuşma anlamına gelen obsesif kompülsif hastalıklarına takıldığını vurguladı.
Şimdi gelelim bunlara karşı bizim koyacağımız karşı tezlere. Zira herkes konuşanın Huffington olması sebebiyle eleştirilemez olduğunu söyleyip duruyor.
Öncelikle ben kafa karışıklığının sebebini, medyanın aktörlerinin birer birer kendi içinde tek medyaymış gibi incelenmesine bağlıyorum. Yazılı basını herkes tek bir medya gibi algılıyor. Oysa yazılı basını oluşturan selüloz kağıt ve onun üstüne dökülen eser miktarda mürekkep değildir. Medyayı oluşturan bunlar değil, içinde bulunan medya yaratan aktörlerdir. Bunlar o gazetenin köşe yazarlarıdır, sokakta dolaşan muhabirleridir. Gazete içinde okurların hiç bilmediği editörlerdir, haberlerin türkçesine katkıda bulunan düzeltmenlerdir. Bu ve bunun gibi yüzlerce kişi bir gazetenin gün içinde sizlerin elinize ulaşmasında katkıda bulunur. Ama okurlar bunun asla farkına varmaz.
Yeni nesil medyatörler bin kişinin çalıştığı gazetesine on kişinin çalıştığı internet sitesiyle karşı koyduklarını söylerler. Bu bakış açısı felsefik olarak doğru olmakla birlikte gerçeklerle uyuşmamaktadır. Gazeteye alınmayan her kişi aslında verilen bir ödündür. Gazetenin sıkça başvurulan bir hukuk servisi vardır, internet siteleri şimdilik bu zorunluluğa sahip değillerdir. Gazete haberi basar ve arkasında durur, internet sitesi gerekirse haberi “hop diye” yayından kaldırabilir, arkasında durmayabilir.
Bugünün gazetelerine baktığımızda bunları kağıt üstündeki yayınlar olarak görmek yanlış olur. Çünkü hemen hepsinin birer internet sitesi vardır. Hepsinin internet sitesinde son dakika haberleri vardır. Hepsinin internet sitesinde fotoğraf galerileri, görüntülü haberler vardır. Bu siteler şu anda büyüklüklerini kağıt üstünde olmakla göstermek istemektedirler. Eğer internete girerlerse zaten bu kadrolarıyla internet üstünde varolan tüm yayınların canına okuyabilirler.
“Hayır öyle şey olmaz” diyenlere sormak istiyorum kaçınızın en küçük ve az satan gazete kadar haberci kadronuz var? Kaçınızın haberleri bambaşka hale getirecek sayfa sekreterleriniz, grafikerleriniz var? Günde ajanstan gelenler hariç kaç haber üretebiliyorsunuz? Günde kaç haberi “bilmem ne gazetesinde demişler ki” yazıp iki nokta üst üste koyup aynen gazete haberini dayayarak geçiyorsunuz? Gazetelerde böyle bir şey yapanı gördünüz mü hiç?
Bakın istediğiniz listeye. İnternet haberciliğinde gazetelerin internet sitelerinin üstüne çıkan ek az site var. O yüzden gazetecilik batacak onların devri geçti diye kendimizi kandırmayalım. O işler öyle yürümüyor.
Habercilik konusu ucuz bir iş değildir. Yarı zamanlı, birilerinin kalan zamanlarında yapabileceği bir iş değildir. Vatandaş haberciliği diye bir şey olabilir ama Huffington hanımefendinin çok güzel belirttiği gibi bunun da üstünden geçilmesi, düzeltilmesi, çalışılası gerekmektedir. Lisede harika kompozisyon yazan abilerimizin ilk oturuşta mükemmel bir haber yapması, bırakın haberi başlık atması mümkün değildir.
Haberlerle dalga geçen Zaytung’u yapmak için bile gazeteci olmak gerekmiştir.
Bu dönüşüm tamamlandığında gazeteler değil, şimdi internette bulunan haber siteleri batacak. Hem maddi olarak hem haber olarak batacaklar. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

23 Kasım 2011 Çarşamba

YENİ MEDYA

Serdar Karagöz
15.10.2010

The New York Times'ın geçtiğimiz hafta Japonya'dan misafirleri vardı.

Bir süredir görev yaptığım The New York Times "Syndicate" departmanına dünyanın pek çok bölgesinden gazete patronları ve yöneticileri gelir. Dünyanın değişik bölgelerinden gelen basılı medya (printed media) yöneticileri ile sektör analiz edilir. Bu özelliği ile The New York Times sadece Amerika'daki medyanın değil tüm dünya medyasının nabzını tutuyor.

Japon misafirlerden önce The New York Times'ın İsviçreli ortağı misafirimizdi. Batıdan doğuya bütün medya yöneticileri basılı medya ürünleri için aynı şeyi söylüyorlar. Tiraj ve reklam gelirleri gittikçe düşüyor. İşten çıkarmalar yaşanıyor ve maliyet düşürücü tedbirler alınıyor.

Dünyanın en çok satan gazetesine sahip olan Japon gazete yöneticileri de bu günlerde hayatlarının en güzel günlerini geçirmiyorlar.

Basılı gazetenin popülerliğini yitirmesi meselesinde en zor durumda olan medya yöneticileri Japonya'da. Çünkü dünya günlük gazete satış rakamları sıralamasında ilk beş sırayı Japon gazeteleri elinde bulunduruyor.

Karşılaştırma yapmak işimizi kolaylaştırabilir.

Türkiye'de günlük toplam gazete satış rakamı yaklaşık 4.5 milyon. Japonya'nın sadece Yomiuri Shimbun gazetesi 12 milyon civarında satıyor. Böyle bir medya ürünü sanırım bütün medya patronlarının sahip olmak isteyecekleri bir şey. Japon gazeteleri her gün milyonlarca insana abonelik sistemi ile ulaşıyor. Toplam gazete satış rakamı 50 milyon'un üzerinde. Dolayısıyla okuyucunun basılı gazeteyi bırakıp, internete yönelmesi sektör yöneticilerini ciddi biçimde tedirgin ediyor. Japonya'da basılı gazete sektörünün batıya göre daha yavaş eridiğini söylemek mümkün. Fakat tirajların yüksek olması kayıpların batı ülkelerinden daha fazla olmasını beraberinde getirecek. Sadece içerik üreticileri değil basım ve dağıtım başta olmak üzere gazete ile ilgili bütün alt sektörler için oldukça sıkıntılı günler bekleniyor.

Radyoların ilk çıktığı yıllarda gazete işi ile ilgili karamsar bir havanın oluştuğunu ama bunun gazetelerde fotoğrafın yaygınlaşması gibi bir strateji ile geçiştirildiğini söyleyebiliriz. Radyodan hemen sonra televizyon, gazete sektörünü karamsarlığa sevk etmişti. Sektör, ürünlerini renklendirerek buna bir cevap verdi. Radyo ve televizyon gazete sektörünü bitiremedi. Sektör bu iki "medium" ile baş etmesini bildi.

Ama bugün radyo ve televizyon ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir tehdit var; internet!

Bu sefer sektör internete nasıl cevap vereceğini bilemiyor. Bazıları teslim bayrağını çoktan çekmiş durumda. Japon basılı medya sektörü hacmi dolayısıyla bu konuyu en çok dert edinenlerin başında geliyor. Açıkçası konuştuğum Japon medya yöneticilerinin de geleceğe yönelik bir stratejileri olduğunu söylemek oldukça zor. Japon tüketim alışkanlığındaki muhafazakârlık bir müddet onları ayakta tutacak ama gençlerin eline kâğıt tutuşturmak o kadar da kolay olmayacak. Japonlar da kâğıdı kurtarmak yerine kâğıt sonrasını düşünmeye başlamış durumdalar.

Hürriyet Gazetesi'nden İsmet Berkan sektöre ilişkin geçtiğimiz günlerde bir yazı yazdı. Berkan, internet üzerinden ücret ödenerek gazete okunmasının bir çıkış olabileceğini söylüyordu. Berkan yazısında, The New York Times'ın internet edisyonu için ücretli modeli denediğini ve başarılı olamadığını ifade etti. Bu bilgi yanlış değil ama eksik. Çünkü The New York Times önümüzde Ocak ayından itibaren içeriğini ücretli yapacak. Ve bundan sonra ki yatırımlarını dijital alana yöneltecek. Sürekli düşen tiraj meselesini artık temel sorun olarak görmeyecek. Ve büyümeyi dijital alanda hedefleyecek.

Son Rakamlar Son rakamlara göre Amerika'nın en çok satan gazetesi interneti ücretli olan The Wall Street Journal. Günlük satış rakamı 2 milyon civarında. Hemen arkasından USATODAY geliyor. Satış rakamı 1.3 milyon. Üçüncü sırada The New York Times var. Günlük tirajı; 870 bin.

Geçen yılın bu dönemlerine göre The Wall Street Journal hariç bütün gazetelerin tirajlarında azalma görüyoruz. Gelirler düzeyinde de ciddi düşüşler yaşanıyor. 3. çeyrek rakamlarına baktığımızda The New York Times'ın internet gelirleri hariç bütün gelirlerinde gerileme var.

Amerika'nın bir diğer medya devi USATODAY gazetesini çıkartan Gannett için de durum aynı. 2010 yılının 3. Çeyrek rakamlarına göre; Gannett bünyesindeki basılı medya ürünlerinden elde edilen gelirler yüzde 5 azalırken, dijital medya ürünlerinden elde edilen gelirler yüzde 10 artmış durumda. Gelinen noktada Gannett de The New York Times şirketi gibi bütün yatırım stratejisini dijital üzerine kurma kararı almış durumda.

Bünyesinde basılı medya ürünü bulunduran medya grupları artık gelecek projeksiyonlarını dijital markete göre şekillendiriyor. Yılsonu mali rakamları belirginleştikçe internete uyum sağlamanın ve ona uygun medya stratejileri geliştirmenin önemi daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Dünya medyası kendini bu yeni duruma çok hızlı bir biçimde hazırlıyor. Dolayısıyla çok değil yakın bir gelecekte medya sektöründe "doğal seleksiyon" ile karşı karşıya kalacağız. Yeni döneme kendini uyarlayamayanlar dijital arşivlerdeki yerlerini alacaklar.

İyi bir hafta dilerim.

serdar.karagoz@sabah.com.tr

http://twitter.com/serdarkaragoz/

TABLET BASILI MEDYAYI KURTARIR MI?

08 Temmuz 2011
Tanol Türkoğlu

Medya kuruluşları tablet cihazlara uygarladıkları yayınları için para talep etmek istiyor. Peki okur buna ne tepki verecek? Bu artık basit bir tiraj meselesi olmaktan çıkıyor. Gelecek on yılda bu sorunu kim çözerse yeni dördüncü güç o olacak! Dördüncü güç olan medyanın dijital kültürü, interneti dize getirme çabaları devam ediyor. Yeni umut tablet cihazlar. Şöyle ki : Web üzerinden hizmet veren gazete/dergi siteleri yaygın olarak bu hizmeti ücretli yapamadığından dolayı kara kara düşünüyor. Diğer yanda ise kağıda basılan versiyonlar her geçen gün zarar yazmaya devam ediyor. Her iki taraftan da sıkışan medya devleri gözlerini tabletlere dikti. iPad ile yaygınlaşan tablet cihazların en önemli iki özelliği var. Birincisi internet erişimini olanaklı kılması, ikincisi de geniş bir ekrana sahip olması. Geçtiğimiz günlerde yakın bir dostum, babasının iPad ile tanışmasını anlattı. Dördüncü sınıfa giden torununun elinde gördüğü iPad’in nasıl kullanıldığını ayaküstü onbeş dakikada ondan öğrenmiş ve daha sonra cihaza el koymuş! Cihazı en çok medyayı izlemek ve epostalarına erişmek için kullanıyormuş! Tabletler sosyal medya ya da medya sitelerine erişimde büyük bir kolaylık sunmakta. Bunu tespit eden medya kuruluşları, tıpkı daha önce yayınlarını web site formatına dönüştürdükleri gibi, şimdi de tablet cihaza dönüştürme telaşına girdiler. Ancak bir kamburu da beraberinde getirerek. Tablet üzerinde çalışan versiyon ücretli olacak! Görünen o ki okuru kaçırmadan, canını acıtmadan bunu nasıl yapacaklarının yolunu arıyorlar. iPad’i elinize aldığınızda herhangi bir medya organının (varsa) uygulamasını ücretsiz olarak indirebiliyorsunuz. Ancak bu aslında altyapı ve örnek bir nüsha içeriyor. Daha sonra güncel bir sayıyı indirmek istediğinizde bunun için ücret ödemeniz gerekecek. Bu ödemeyi yapmaya hazır mısınız? Bilginin bolluğu, bu ücreti ödeme konusunda okuru isteksiz davranmaya zorlayacak. Bir yanda ücretsiz rakipler varken neden ücret ödesin? Aslında bu tür hizmetlerin ücretli olmasının temelinde yatan ögeleri iyi analiz etmek gerekiyor. Bilgiye, güncel havadise erişmek için ortada hiçbir güvenilir aracı yokken bir medya organının varlığı paha biçilmez bir şeydi – o nedenle bu kaynaktan beslenmenin ücretli olması doğaldı. Zaman içinde bir yandan reklam hizmetlerinin gelişmesi diğer yandan da bilgi, havadis kaynaklarının dijital kültür ögeleri sayesinde neredeyse sonsuz, sınırsız bir hale gelmesi bu modeldeki ücretli hizmet kısmını zorlar hale gelmiştir. Medya şirketlerinin ardına sığındığı yüksek maliyet özürleri de ortadan kalkıyor. Artık kağıt masrafı yok, baskı masrafı yok, matbaa altyapısı kurma masrafı yok. Aynı işlevi gören ve çok daha düşük yatırım gerektiren dijital altyapılar var. Peki medya neden hala okurdan para almaya çalışıyor? Cevap basit: En kolay, en garantili yol bu! Reklam, pazarlama, alternatif modeller çok daha zor ve oynak! Bugün var, yarın yok! Medya kuruluşları gelecek on yılda, kurulduklarından bugüne geliştirmiş oldukları marka değerlerini kullanarak, dijital ortamda okurlarından ücret almaya devam edebilir; ancak sonuçta bu kendi bindiği dalı kesmek olacaktır. Er ya da geç bunun çıkmaz sokak olduğu idrak edilecektir. O sırada yeni ya da eski fark etmez, her kim ki bu hizmeti ücretsiz sunup ayakta kalabilmeyi başarabilirse, dünyanın yeni dördüncü gücü o olacak!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1268) – Ooof Off Line Köşesi – 08 07 2011

22 Kasım 2011 Salı

TABLETLER YAZILI MEDYAYI BİTİRMEYECEK

Dr. Mario Garcia:
26.06.2011
artı 1T Tasarım Günleri’nin dördüncü gününde, 100 ülkede 550 gazeteye danışmanlık yapan tasarım ustası Mario Garcia, iPad devriminin ve yazılı basının geleceğini konuştu. Türkiye'nin dört bir tarafından ve yurt dışından gelen öğrencilerin katılımıyla düzenlenen artı 1T Tasarım Günleri'nin dördüncü gününde, 100 ülkede 550 gazeteye danışmanlık yapan tasarım ustası Mario Garcia, iPad devriminin ve yazılı basının geleceğini konuştu. "Ben bir görsel gazeteciyim. Asla tasarımcı ya da gazeteci kelimelerini kullanmıyorum" diyen Mario Garcia, bir gazeteci gibi düşündüğü için, kendini görsel gazeteci olarak nitelendirdiğini söyledi. Gazetelerin gelecekte yok olacağını söylentilerine inanmadığını söyleyen Amerikalı görsel tasarımcı, geçmişten bugüne hiçbir mecranın, bir diğerini öldürmediğini şöyle belirtti: "Radyo ve televizyon çıktığında gazeteyi nasıl öldürmediyse, IPAD ve tablet devrimi de yazılı medyayı bitirmeyecek. Tabii ki yazılı medya kalıcı olmaya ve anne sütü gibi temel görevini sürdürmeye devam edecek. IPAD ve ötesindeki zamanlarda ayakta kalmak, uyum sağlayarak olacak." Hiçbir zaman tasarım okumadığını ama hayatında tasarımın hep yer aldığını belirten 64 yaşındaki usta tasarımcı, yazılı medyanın yerini internet medyasına bırakacağı tezine inanmadığını vurguladı.
Gazetelerin birinci sayfaları yerini insan hikâyelerine bırakacak
Gelecekte yazılı basının daha güzel olacağını savunan Garcia, artık gazetelerin birinci sayfalarında cinayet, kaçakçılık, ticaret ve siyaset gibi konuların anlatılma devrinin bittiğini, ileride daha çok insanların en çok bilmek istediği sağlık, aile ilişkiler, yemek, teknoloji ve aygıtlar ile ilgili daha sosyal haberler olacağını ileri sürdü. Çağdaş düzlemde haberin yeni tanımı olan insana dair hikâyeleri yazarken, duygunun çok önemli olduğuna dikkat çeken Garcia, şöyle devam etti: "Geleceğin gazeteleri çok daha güzel olacak. Hikâyenin duygusal olması, bamteline dokunması gerekiyor. Siz gazetecilik değil hikâyecilik peşinde olmalısınız ve hikâyeyi nasıl anlattığınız önemli. Şimdilerde gazeteler duygusal hikâyeleri önemsemediği için, imdada sosyal medya yetişiyor. Bu yüzden bu sosyal paylaşım siteleri ilgi görüyor."
"En iyi tasarım, en basit tasarımdır"
'Vatandaş gazeteciliği' kavramının son yıllarda arttığını söyleyen Mario Garcia, Amerika'da dünyayı sarsan Michael Jackson'ın, Usame Bin Ladin'in ölümü gibi birçok olayı,vatandaşın Reuters'dan bile daha önce duyurduğunu anlattı. "Elinde telefon olan herkes bir gazeteci oldu" diyen Garcia, haberlerin artık insanlar arasında medyadan önce duyulduğunu ve daha hızlı ulaştığını belirtti. Meslek hayatında 40.yılını deviren ünlü görsel gazeteci, "Haberlerin daha hızlı yayılmaya başladığı için, basılı medyadaki haberler, daha ayrıntılı ve arka planıyla beraber bir de hikâyesi olmalı. Gazetede 'özel haber'lere daha çok yer verilmeli. Önemli haberin öne çıkarılma hiyerarşisiyle hareket edilmeli ve "En iyi tasarımın, en basit tasarım olduğu unutulmamalı" diye konuştu. "Büyük sayfalar artık yok olacak. Gazeteler, cihazlar, her şey küçülüyor artık. Tek büyüyen şey jumbo jetler" diyen usta tasarımcı, değişmeyen tek şeyin insanların hala 24 saati olduğunu gazetecilerin de bu zamanı iyi değerlendirmesi için okuyucuyu harekete geçirmesi gerektiğini hatırlattı.
Okuyucunun bir stratejiyle şaşırtılmayı beklediğini ifade eden Mario Garcia, yazılı medyaya ve içinde bulunanlara öneriler de bulundu: "Bir gazete bilinmesi okunması ve yapılması gerekenler konusunda bilgi vermeli. Gazeteler kendi kimliklerini kaybetmeden değişiklik yapmalı. Türk gazeteleri de kendi kimliğini kaybetmeden dünyaya bakmalı. Modern bir yayın kuruluşu, her gruptan insana hitap etmek için okuyucunun beklentilerini göz önünde bulundurmalı. Kullanıcının hayat tarzına göre gün içerisinde bile makul değişiklikler yapmalı. Yapılan bir araştırmaya göre, gazete ve dergi okuyucuları makaleleri daha hızlı okuyup daha çok hatırlıyor. iPad ya da tabletten okuyanlar da daha çok dijital metinleri okumayı tercih ediyor. Dijital okuyucu, uzun hikâyeleri mobil telefonda okumak istemiyor ama son dakikalar telefonuna gelsin istiyor olabilir."
Dünyanın birçok ülkesindeki gazetelerde görsel gazetecilik yaptığını söyleyen Garcia, İspanya, Rusya, Amerika ve Lübnan gibi ülkelerdeki çalışmalarını ve oradaki gazeteleri nasıl değiştirdiğini anlattı. Garcia, sunumunun ardından öğleden sonra katılımcıların sorularını yanıtladı.

MEDYA NEREYE KOŞUYOR?

Hürriyet Pazar
Şermin TERZİ

Medya nereye koşuyor?Buyurun size “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” sorusu kadar klasik olmaya namzet bir soru daha: “Yazılı medya mı, dijital medya mı?”

Herkesin gözü bu iki medya mecrasının üzerinde. Kimileri dijital medyanın, internetin hızıyla birlikte geleneksel medyaya nal toplatacağından, kimisi ise dijital medyanın prestijinin geleneksel medyaya yetişebilmesi için daha 40 fırın ekmek yemesi gerektiğinden dem vuruyor. En iyimser tez ise, her iki medyanın da mutlu mesut bir arada yaşayacağı ve birbirini besleyerek varlığını sürdüreceği... Ama antitezler de yok değil. Hatta yazılı basın için kıyamet tarihi veren bile var: 15 Nisan 2043.
Vuslat Doğan SABANCI (Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı)
Haberin tüketicisi artık haberin kaynağını daha çok hissetmek istiyor
KAĞIT-İNTERNET REKABETİ YOK
Yazılı basın ve dijital medya rekabeti olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Dijital medya yazılı basını uzatıyor, çekiştiriyor, büyütüyor, daha fazla yere götürüyor, konuşturuyor, dillendiriyor, koku veriyor. Eğer daha bu işin başında bununla barışır ve bunu kabul edersek vizyonumuz çok açık. Yapabileceklerimizin, gazetecilik olarak ulaşabileceklerimizin, söyleyeceklerimizin sınırı yok. Bu bir dönem ve sancılı bir dönem olacak. Çünkü bu işin ekonomisi, hayal ettiğimiz ve gerçekleştirdiğimiz sürece aynı anda para kazandırmıyor. Ama mutlaka buradan para kazanmaya başlayacağımızı düşünüyorum.
OKUR 1 SAAT BİLE BEKLEMEK İSTEMİYOR
Gazetecilik olarak ortaya koyduğumuz önemli bir değer var. Bu değerin, sadece internet sitelerinde her yerden haberleri toplayarak ve masa üstünde eğip bükerek yayınlamasının doğru olmadığını düşünüyorum. Dijital haberlerin verildiği mecralarda da, mutlaka ve mutlaka Hürriyet Gazetesi gibi, büyük haber ajansları gibi gerçekten haberin kaynağına giden, güvenilir ve doğru bir şekilde veren, iyi analiz eden, iyi aktaran gazetecilere ve haberlere ihtiyacımız var. Okur bu mecraya dönecek ama sadece güvenilir, sadece daha iyi ve daha dar kapsamlı yazılmış bir haber için 24 saat beklemek de istemiyor. Bırakın 24 saati, saat başı bile değil, anında bilmek istiyor.
HEM HAP GİBİ, HEM DETAYA İNEN HABERLER
Aynı okur, haberi kimi zaman hap gibi, kimi zaman detayına inip bilmek, kimi zaman duymak ya da görselini izlemek istiyor. Yani, haber tüketicisinin fırsatlarıyla birlikte, istekleri de çok çeşitleniyor. Okuyucuya bunu vermeliyiz, bunu verdikten sonra da ortada bir rekabet yok aslında. İşte bu yüzden zaten Hürriyet Gazetesi, Hürriyet İnternet, Hürriyet markasının içindeki her şey Hürriyet. Ve bu hep böyle olacak. Ben bir tane Hürriyet düşünüyorum ve hepsinin de bir olduğunu düşünüyorum. Hürriyet’in son imaj kampanyasında da biz bunu anlatmaya çalıştık zaten. Onun için yeni reklam kampanyasında “Herkese daha fazla Hürriyet, her yerde Hürriyet” dedik. Yazılı ve dijital medyanın bence belli bir hedef kitle profili yok. Olması da mümkün değil. Kendimizi, “İnternete gençler giriyor” diye kandırmayalım. Tabii ki internete gençler giriyor ama annelerimiz de giriyor. Dolayısıyla dijital medya ve yazılı medya profillerini ayırmama taraftarayım.
BAZEN SİYASET, BAZEN MAGAZİN, BAZEN SPOR
Teknolojinin farklılaşmasıyla, ilgi çekecek haberlerin de farklılaşacağını düşünmüyorum. Konjoktürel olarak kimi zaman hareketli bir siyaset, kimi zaman siyasetten bıkarak magazin, kimi zaman da spor haberlerinin yükselişi olacak. Haberlerin yazım dilinde farklılıklar görülecek ve olmaya da başladı zaten. Haberin tüketicisi, haberin üzerinde artık daha az oynanmasını ve haber kaynağına kendini daha yakın hissetmek istiyor. Daha samimi ve daha birinci söz haberleri tercih ediyor.
BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS ÖNE ÇIKIYOR
Haberlerin yazım dilinde birinci tekil şahıs çok önem kazanıyor ve daha da önem kazanacak. Çünkü haberi tüketen artık daha fazla şeffaflık ve haberi yazanla yakınlık duymak istiyor. Artık mesajların da çok net verilmesi gerek. Hedefi olmayan, çok üzerinde çalışılmış, ağırlaşmış haberler biraz demode. Ne söylediğinin çok kesin anlaşıldığı akımlar medyada önem kazanacak. Gençlerin iletişim dili de bu zaten. Hız, netlik, şeffaflık dışındaki her şey medyada kendini tasfiye edecek.
İNTERNET DAHA KRAVATSIZ BİR MECRA
Okur, internet üzerinden okuduğu haberlerde formaliteden uzaklaşmak istiyor. “Haber hem güvenilir, sağlam olsun ama hem de formaliteyle 24 saat beklemek zorunda kalmayayım” diyor. İnternet mutlaka daha kravatsız, ceketsiz bir mecra. Biz gazetelerde gitgite haberleri kısaltmaya başladık. Haberleri daha hap gibi, daha çeşitli kullanmak istiyoruz. Ama okuyucu, internetteki bir haberin içinde, isterse derine inilip yazılanı, isterse de hap gibi verileni tercih ediyor. Yani aslında internette rekabet daha zor. Hem derine iniyorsun, hem hap gibi haberler veriyorsun; görsel, ses ekliyorsun. 360 derecelik bir rekabet dünyası oluşuyor.
FATİH ÇEKİRGE (Hürriyet İnternet Genel Yayın Yönetmeni)
Kendini anlatan yazarlar uzun yorumlar demode olacak
· Kendini anlatan yazarlar, uzun yorumlar yazan köşe yazarları ve uzun yapılan röportajlar kesinlike demode olacak. İnsanların öykülerini, kısa ve kararlı cümlelerle anlatan soru cevaplar moda olacak.
· İnteraktif yazarlar gelecek ve kuru habercilik demode olacak. Analiz habercilik özellikle öne çıkacak. “Bu haber ne anlama geliyor?” sorusuna, haberin içinde cevap bulan okur, o tür haberciliği moda haline getirecek.
· Haber analizleri köşe yazarlarına kalmayacak. Yazılı basının ağırlığı devam edecek. Ancak dijital medya artık “Yeni medya” dediğimiz mobil habercilik, dizüstü habercilik, WEB TV haberciliği kavramıyla yer değiştirecek.
· Anında ve nerede istersen dilediğin haberleri alma özgürlüğü veren, SMS haberciliği gelecek. Bir olayla ilgili bir yazar yorum yaptığında, anında okuyucunun cep telefonuna gidecek. Yani yeni medya, yalnız ertesi gün kağıdı bekleyenlerin değil, anında ve istediği oranda istediği tür haberi ve yorumu, her türlü iletişim kanalından alan okurların interaktif dönemi olacak.
Prof. Dr. YASEMİN İNCEOĞLU (Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi)
Dijital medyanın en önemli silahı “öteki”lere sesini duyurma imkânı vermesi
· İnternet medyası, insanlara üretici olma imkanını veriyor. Sokaktaki insan sesini duyurabiliyor. Ama internet haberleri alternatif üretmediği gibi, kaynak göstermeden kopyalıyor ve tekrar haberler kullanıyor. Tabii ki dijital medyanın avantajları büyük; hız, ucuzluk, özgürlük, etkileşimlilik, katılımcılık, sürekli güncellenebilme vs. ama internet ortamında dolaşan enformasyonun büyük bir bölümü asparagas (yüzde 90’ı).
· Tüm dünyada basın, kadın ve gençlerden tiraj artırmaya bakıyor. Dijital medyanın en önemli silahı, “öteki”lere seslerini duyurma imkanı vermesi. Medyada kadınlar, çocuklar, gençler, etnik azınlıklar, LGBTT’ler (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel) ya hiç temsil edilmiyorlar ya da eksik veya çarpıtılarak konu ediliyorlar. Yurttaş gazeteciliğinde yurttaşlarla ilgili haberleri yaparken haber kaynağı olarak onlara başvuruluyor ve cinayet, tecavüz, işsizlik gibi konuları onların ağzından dinliyorsunuz. Klasik 5n 1k’da (*) çok nadir olarak irdelenen “neden” sorusuna yanıtlar aranıyor.
· Günümüz gösteri toplumunda her şey gibi haber de seyirselleşiyor. 1980 sonrası hazcılık, ben-merkezcilik, popülizm, gusto, şöhret, gurme, kaliteli yaşam, rafine, seçkincilik, değişim, özel alanın kamusala taşınması türünden kavramlar moda oldu.
(*) 5n 1k: Haberin öğelerini oluşturan “ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden, kim” sorularını içeren gazetecilik terimi.
Prof. Dr. HALUK GÜRGEN (Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı)
Gazete ve televizyon yorumcuları etkisini yitirecek
· İnsanların yazıyla, haberle kurdukları ilişki dijital medyayla birlikte farklılaşacak. İnternetle ilişki kurma oranı yükseldikçe, bizzat bunun üzerinden kendini ifade etme ve ifade edenlerle ilişki kurma istekleri artacak. Hürriyet’in yaptığı, “Herkese daha fazla Hürriyet” reklam kampanyasındaki daha fazla Hürriyet, daha çoklu ortamlarda okuyucuya hürriyet mesajı, bu durumu son derece iyi anlatıyor zaten.
· Televizyonlardaki bildiğimiz ajans saatleri, ana haber saatleri olmaya devam edecek ama formatları değiştirmek zorunda kalacaklar. Haberin veriliş tarzında büyük değişiklikler olacak. Daha kısa süreli, daha spot haberler olacak.
· Buna mukabil haberin yorumlanışıyla ilgili, interaktivite fazlasıyla artacak. Haberler spot biçimde, yorumsuz şekilde iletilecek ama bunun üzerine okuyucunun interaktif yorumu, yoğun bir şekilde devreye girecek.
· Gazetelerdeki köşe yazarları, televizyonlardaki yorumcular etkilerini yitirecekler. Zaten buna da ihtiyaç duyulmayacak. İnsanlar, o haber üzerindeki kendi yorumlarını, önümüzdeki 15-20 yıl içinde kendilerinin sahibi olduğu alan içinde zaten yapacaklar. Hayat, bu yorumcuların kanaat önderi olmasına izin vermeyecek kadar parçalı ve farklı boyutta çok katmanlı yaşanıyor olacak.
· İnsanın haber alma ihtiyacı asla bitmeyeceği için, kağıdın biteceğini düşünmüyorum ama işlevi değişecek, sayfa sayısı azalacak. Kitapçık biçiminde birkaç sayfalık, küçük haberlerin yer aldığı, olanı biteni bize anlatan haberlerin anlatıldığı biçime dönüşeceğini düşünüyorum. Üstelik bunlar daha yerel olarak, mahalle bazında da giderek çoğalacak.
· Gençler giderek internetten daha fazla haber alma, telefonla haber alma, kendisinin de o habere yorum yazma gibi etkileşimler içinde bulunma sıklığı içinde olacak.
· Televizyonların da çok kişisel olacağını düşünüyorum. Diziler, tartışma programları gibi değil, aşırı uzmanlaşmaya yönelik, kim neyi istiyorsa onu satın alacağı, onun üzerinden kendisiyle medyayla ilişkiye sokacağı çözümler üretilecek.
MAGAZİN VE SAĞLIK HABERLERİ YÜKSELECEK
Çok spesifik, aşırı uzmanlaşmaya dayalı haberler ortaya çıkacak. Mesela şimdi ekonomi, iç ve dış politikalarda uzmanlaşma var ama bu daha da çeşitlenecek. Sağlıkla ilgili haberler çok önemli bir yer tutacak. İnsana beceri kazandıran eğitim programları çok artacak. Magazinin önemi artarak devam edecek. Magazin olmadan hayatın tadı tuzu olmayacak. Geçmişte kesinlikle böyle düşünmüyordum ama şimdi görüyoruz ki, artık ekler ana gazetelerden daha fazla okunuyor.
NURİ ÇOLAKOĞLU (Gazeteci, televizyoncu)
TV, radyo ve internet hâlâ gazetelerin haberleri üzerinden geviş getirerek yaşamaya çalışıyor
· Medyanın çok önemli bir özelliği, yeni gelenin eskileri yok etmemesi. Radyo başladığında, “Gazete çöpe gidiyor” dendi olmadı, televizyon gelince radyo bitti dendi olmadı, internet her şeyi yok edecek dendi, hiçbiri olmadı. Hepsi evrilip kendine yeni yaşam alanı yarattı ve hayatını sürdürdü. Ama herkes tüketicisini daha fazla dikkate almaya, taleplerini göz önünde tutarak şekillenmeye devam etti.
· İşte tam da bu yüzden kişiselleştirilmiş, daha küçük kesitlere hizmet veren segment (parçalara ayrılmış) medya öne çıkacak. Meselâ, önceden şarap dergisi varken, şimdi Fransız şarapları, Kaliforniya şarapları dergisi, hatta üzüm türlerine göre dergiler piyasada boy gösterdi. Ama bunlar genel dergileri yok etmedi. Önümüzdeki dönemde de, bu tür küçük segmentlerin ihtiyaçlarına cevap veren mecralar göreceğiz. Böyle bir işe başlama maliyeti de giderek düştüğünden bu yöndeki eğilimler desteklenecek.
· Ben NTV’yi kurarken herkes benimle dalga geçti. “Bütün bir günü dolduracak haberi nereden bulacaksın, bu kadar haberi kim seyredecek” diyorlardı. Şimdi ise Türkiye’de 15 haber kanalı var. Yenileri sırada. Sadece haberle iş bitmiyor. Artık ekonomi kanalları da artıyor.
· Lord Reith BBC’yi kurduğunda radyo haberlerini sunan spikerler, mikrofon başına papyon, kravat ve smokinle oturuyorlarmış. O kadar ağır, kalın, resmi bir havada başlamış iş. Sonra gittikçe esnedi.
BU GÜREŞ KIRKPINAR GİBİ GÜN BATSA BİLE SÜRER
· Gelişme çok hızlı ama taşınabilir medyanın sabit medyayı yakalaması çok zaman alacak. Daha da önemlisi, şu anda TV’ler bile gazeteler kadar içerik yaratamıyor. TV, radyo ve internet hâlâ gazetelerin haberleri üzerinden geviş getirerek yaşamaya çalışıyor.
· İnternetin geliri artıyor ama bir o kadar da parçalanıyor. Dolayısıyla çok iyi paralar verip çok pahalı gazetecileri istihdam edebilecek düzeye gelemiyorlar.
· Artık yazını bassınlar diye gazete, dergi sahibi arkadaşlarına yalvarmana, yayıncı kapısında beklemene gerek yok. Nefesine güvenen borazancıbaşı. Aç bir blog, yaz. Bunu gelire dönüştürüp, böyle bir iş yaptığını dünyaya duyuracak bir reklam kampanyası başlatamazsan, bir gazete ya da derginin sendeki cevheri görüp seni tanıtmasını beklemek zorundasın. Yani bu güreş Kırkpınar gibi, gün batsa bile sürer.
HD EKRAN VARKEN KİM GOLÜ TELEFON EKRANINDAN İZLER
Her ne kadar, “dijital basın yazılı basını yok edecek” tartışmaları giderek tırmanarak devam etse de, yazılı basın devam edecek. Bu fotoğrafın köklü bir biçimde değişebilmesi için, internetin kullanım alanının çok çok artması gerekecek ya da cep telefonlarının daha da geliştirilmesi gündeme gelecek. Golleri, 3x5 cm’lik bir ekrandan izlemekle, evdeki HD dev ekrandan izlemek arasındaki farkı takdirinize bırakıyorum. Dijital medya daha genç, daha okumuş yazmış, daha küçük yaşta bu ortamla tanışmış insanlara yönelik olacak. Ama para harcayanlar hâlâ, gazete ve dergi okuyup, TV seyredecek. Hüner doğru adamı nerede bulacağını ve ona neyi nasıl satacağını bilmekte olacak.
SERDAR TURGUT (Akşam Yazarı)
Haberi roman gibi yazan usta-yazar muhabirler dönemine giriyoruz
· Gelecek dönem medyada aslında yeni bir moda olmayacak. Çünkü genel kanının aksine, tuhaf konularda yazı yazma Montaigne tarafından başlatılmıştır, yani tarihi hayli eskidir. Montaigne, benim gibi penis yazıları belki yazmamıştır ama gaz çıkarmak üzerine bir yazısı vardır. Burada hangi konuda yazıldığı değil, nasıl yazıldığı konusu daha önemlidir. Kadın olsaydım vajinam üzerine muhakkak yazı yazardım. Belki şimdi bile yazabilirim.
· Yeni dönem gazeteciliğin geleceği noktada, siyaset dışı her konuda yazmanın moda olacağı söylenemez. Demode olacak şey ise belli: Siyasi yazıları hiçbir farklı bakış geliştirmeden, yeni bir laf etmeden yazanlar...
· Haberlerin veriliş tarzında olması gereken değişiklik de aslında yeni değil. 1960’lı yıllarda ortaya çıkmaya başlayan “yeni gazetecilik” ekolünde, haberler sanki birer roman gibi yazılmaya başlandı. Büyük ustalar yetişti bu ekolden. Bu medyada yeniden hakimiyet kazanacak. Bunu yapabilen usta yazar-muhabirler dönemi başlayacak. Bir gece önce televizyonda zaten izlediğimiz haberi “öğrenildi, bildirildi” gibi cümlelerle anlatan haberler gündemden düşecek.
· Yazılı basın ve dijital medya rekabeti bırakacak ve zorunlu bir uzlaşma olacak. Her ikisi de, nasıl yaparız da birbirimizi destekleyerek bir arada yaşarız sorusunun cevabını aramak zorunda kalacak.
· Gazetecilerin okur hedefi daima gençler ve orta yaşlılardır. Ama özellikle de kadınlar. Bunlar okuduğu takdirde, okunan yazı toplum içinde ağızdan ağıza yayılma gücüne kavuşur. Yani sosyolojik kavramıyla bir meme olurlar. Bir de insanlar, hayatı daha iyi yaşamalarına yol açacak türde haberlere ihtiyaç duyuyorlar.
PELİN ÖZKAN (MediaCat Yayın Yönetmeni)
Yalın, kısa ve öz içerik her zaman iş yapacak
· Hızlı tüketim çağında yaşıyoruz. Dolayısıyla medya tüketim alışkanlıkları da hızla değişiyor. Özellikle dijital iletişim teknolojilerinin gelişmesi, medya tüketim alışkanlıklarını çok etkiledi. Bu kadar yoğun tempo içinde medyada sadelik, basitlik ve kısa içerikler daha çok ilgi görecek. Yani karmaşıklık, uzunluk demode; basitlik, yalınlık, kısa ve öz içerik moda. Zamanımız az, tempomuz yüksek. Daha kolay anlayacağımız içerikler her zaman iş yapar. Tüm medyalar için geçerli bu.
· İnternet ve dijital mecralar tabii ki bir medya olarak kendi yerini bulacak, gittikçe de daha önemli hale gelecek.
· Ancak bu, diğer mecraların gereksizleşeceği anlamına gelmiyor. Örneğin, internette video tüketiminin artması, artık filmlerin ve dizilerin de internetten kolayca izlenebilmesi, televizyonu öldürmeyecektir. Çünkü sayısız içerik seçeneği arasından, bize belirli bir içerik demeti oluşturup sunan televizyonların, hâlâ değerli bir fonksiyon olarak televizyonları ayakta tutmaya yeteceğini düşünüyorum. Televizyon çıktı diye hayatımızdan sinemayı çıkarmadık ya da radyoyu silip atmadık.
· İnternet ve dijital mecraların gücü o kadar da büyük bir tehdit olarak görülmemeli. Sonuçta orada çok büyük bir ekonomik boyut yaratmak hiç mümkün gibi görünmüyor. Gazetelerin yapacağı en iyi şey ise, bence yollarına birer gazete değil de birer marka olarak devam etmeleridir. Bence Hürriyet buna ilk uyanan gazete oldu.
15 NİSAN 2043 GAZETELERİN KIYAMET GÜNÜ MÜ?
Dünyanın en popüler haber bloglarından biri olan Huffington Post, geçtiğimiz şubat ayında Kuzey Carolina Üniversitesi’nden Profesör Philip Meyer’in, basılı gazetenin geleceğine dair bir tahminine, daha doğrusu bir kehanetine yer verdi. Meyer’e göre son gazete 15 Nisan 2043’te basılacak ve ondan sonra gazete tarihin tozlu raflarına kalkacak. Kısacası bu tarih basılı gazeteciliğin kıyamet günü olacak.
Meyer’in bu tahmini gazeteli zamanda doğup, basılı gazete okuma alışkanlığı edinmiş kuşakların yavaş yavaş dünyayı terk etmesi olgusuna dayanıyor. Bugünlerde ise internetsiz bir zamanda yaşamamış, internetsiz bir dünyanın nasıl olduğunu kolay kolay hayal edemeyecek kuşaklar var. Aramızdan ömrü yetenler 15 Nisan 2043 günü geldiğinde gazeteler için kıyametin kopup kopmadığını görecek. Ama ben şöyle düşünüyorum: İnsanoğlu uzun tarihi boyunca geliştirdiği çok az şeyi tümüyle müzeye kaldırmıştır. Her şeyin rasyonel nedenlerle yapıldığı hayali bir dünyada motorlu gemiler varken, yelkenlilere hiç ihtiyaç olmaması gerekir ama yelkenliler yepyeni bir fonksiyon üstlenerek, külfetli bir hobi aracına dönüşerek varlığını sürdürebiliyor.
Yeni çıkan her şey eskiyi yok etmek zorunda değil. DVR yardımıyla TV yayınını otomatik kaydeden TiVo’dan sonra televizyonların reklam gelirleri düşecek dendi. Ancak tam aksine televizyon ve TiVo arasında bir tür Stockholm sendromu oluştu. TiVo gelirleri azaltmadığı gibi, seyredilme oranlarını artırdı.
Hulu.com’da size HD kalitesinde televizyon seyretme imkanı sunuyorlar. Amazon’dan Netflix’e şimdi herkes bir filmi internet üzerinden size en kolay aktarmanın yollarını arıyor. Streaming deniyor buna. Ancak yine de, birileri çıkar size Mad Men gibi televizyon dizisi yaparsa, oturup izliyorsunuz.
Amerika’da internet haberciliğinde son bir yıldır yıldızı artık iyice parlayan site Gawker. Medya dedikodusu yaparak başladılar, şimdi alternatif bir habercilik sunmaya başladılar. Bir teze göre gazeteler kendi portalları üzerinden saygın, geleneksel haberciliği devam ettirecek ve yine referans noktası olacak. İnternetteki diğer tüm habercilik alanı ise Gawker’a kalacak.
Bloglar terk edilmeye başlandı. Onun yerine mikroblog Twitter var. Ve yenisi çıkana kadar şimdilik sahne sırası onun. Ama her şey o kadar hızlı ki, sadece şimdilik.
Medya şirketlerinin son 5 yıl içinde yaptıkları en büyük stratejik hatalardan biri de Facebook, Myspace türü sosyal paylaşım sitelerine aktarılan milyonlarca dolar oldu. Bu siteler asla para kazandırmadığı gibi, yüklenen bilgiler nedeniyle de şirketlere milyonlarca dolarlık operasyon maliyetine neden oluyor. İşin en trajikomik yanı, maliyeti en yüksek ülkeler, Türkiye, Rusya gibi üye sayısı çok, reklam potansiyeli hemen hiç olmayan ülkeler. Facebook’a en çok parayı kaybettiren yerlerden biri Türkiye.


17 Ocak 2010

DİJİTAL MEDYA REKLAM HARCAMALARI BÜYÜYOR

İlker ermurat
11 Mart 2011

Önceki yazılarımda ülkelerdeki dijital medyanın diğer mecralarla rekabetiyle ilgili bilgiler vermiştim. 7 Mart günü Reklamcılar Derneği Başkanı Aytül Özkan’ın açıklamasıyla birlikte ülkemizdeki durumda gözler önüne serildi.
Reklam yatırımları 2010 yılında bir önceki yıla göre %31 artarak 3 milyar 612 milyon 87 bin liraya ulaştı ve beklediğimiz gibi bu yatırımın büyük bir çoğunluğunu ( %67′sini ) televizyon ve dijital mecralar paylaştı.

Reklamcılar Derneği: 2010 Yılı Harcama Rakamları

Bir önceki yıla bakacak olursak. 2009 yılındaki kriz nedeniyle reklam piyasası %16 civarında gerilemişti. Aynı yıl yatırımların %52.11′ini televizyon, %29.56′sını yazılı basın, %7.16′sını açıkhava, %6.58′ini internet, %3.18′ini radyo, %1.41′ini sinema reklamları oluşturmuştu.
O dönemlerde KDV ve ÖTV indirimlerinin etkisi ve hepinizin hatırlayacağı alın verin ekonomiye can verin kampanyasının yarattığı etkiyle beklentilerin altında bir küçülme gerçekleşmişti.
2009 ve 2010 yıllarına baktığımızda reklam harcamalarındaki açık hava, dergi, radyo ve sinemadaki düşüşü TV ve Dijital Medyadaki büyüme paylaşmış durumda. Rakamlardaki büyümelere bakarsak en dikkat çekici büyüme %38′lik payla dijital reklamlar oldu.
Reklamcılar Derneğinin açıklamasına göre büyümede itici güç oluşturan sektörlerin sırasıyla finans, iletişim, gıda, yayıncılık, perakende ve otomotiv oldu.
Özellikle RTÜK yasasında yapılan değişiklik dijital taraftaki büyüme için büyük bir fırsat. Bilindiği gibi 1 Nisan itibariyle artık televizyondaki reklam kuşaklarında uygulanacak bazı kararlar var. Dolayısıyla bir çok reklamveren TV reklamlarında kendilerine yer bulmakta zorlanacak. TV’de kendine yer bulamayan reklamların çalacağı ilk kapının dijital reklamlar olacağını düşünüyorum.
2011′de reklam yatırımlarının %20 oranında büyümesi bekleniyor. Dünyada gelişmiş pazarlardaki reklam harcamalarının iki haneli büyüme rakamlarına ulaşamadığı bu dönemde ülkemizdeki durum çok iç açıcı.
Reklam harcamalarının giderek dijitale doğru kaydığı ülkemizdeki dijital dünya TGI araştırmasına göre aşağıdaki gibi şekilleniyor.

ABD'de; REKLAMDA İLK DEFA DİJİTAL MEDYA, BASILI MEDYAYI GEÇTİ

Gökmen Karasu
March 10, 2010

Outsell isimli araştırma firmasının yayınladığı bir rapora göre; bu yıl Amerika’da dijital medyanın ilk kez baslı medyayı geçeceği belirtildi. 1008 reklamveren arasında yapılan ankete göre medya sektörü % 1.2 artarak 368 milyar dolar olacak. 368 milyar dolarlık bu pazarda dijital medyanın % 32.5 ‘lik pay ile 119.6 milyar dolar, basılı medyanın ise 111.5 milyar dolar ile % 30.3 paya sahip olması bekleniyor.

BASILI MEDYA VE DİJİTAL

Özge Taşkıran      
8 Şubat 2011 Salı
hayattuhaf.blogspot.com/2011/02/basl-medya-vs-digital.html


Geçtiğimiz aylarda okuduğum Umberto Eco ve Claude Carriere'in ortaklaşa yarattıkları "Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın" röportaj-kitap, daha önce düşünmediğim "basılı medya (kitap) dijitalin karşılığında ölecek mi?" sorusuna bir anlamda yanıt veriyor. İkilinin bu bazda başlayan sohbetleri konudan konuya atlayarak bir nevi günümüzün ruhunu tartışmaya dönüyor. Konu tabii ki dağılıyor. Ama bırak dağınık kalsın, ki, bu muhteşem iki insanın bilgi dağarcıklarından sebeplenenebilelim.

Eco'nun parmak bastığı konu çok doğru ve düşündürücü. Günümüzde bilgiler o kadar yok olmaya mahkum ki. Tüm bilgilerimizi bilgisayarlarımızda tutuyoruz, hard disklerde sakladığımızı, her ihtimale karşı back-upladığımızı, küçük flash disklerde taşıdığımızı sanıyoruz. Düşünsenize diyor Eco, tüm bilgilerimiz sanal! hepimizin bilgisayarı çöküyor, hard diskler siliniyor, virüsler tüm databaseleri yok edebiliyor. Bu durumda bir bilgiyi nasıl saklarsınız? Gerçekte varolmayan (sanal) bir ortamda tutulan bir bilgiye nasıl güvenirsiniz? 20 sene önce çekilen ya da kaydedilen filmler, video görüntüleri silinmiyor mu? fotoğraflar kimyasal tepkimelerden solup yok olmuyor mu? Bugüne dair elimizde ne varsa; silinecek, çünkü hepsi ya kimyasal ya da sanal. Dünyanın tüm bilgisayarlarının bir elektrik kesintisinde yok olduğunu düşünsenize? Evet eskiden de basılı eserlerin en büyük korkulu rüyası yangınmış, ama bu yine de sanal ortamın tutarsızlığının yanında daha az tehlikeli kalıyor. Bu yüzden basılı yayınlar hiçbir zaman dijitale yenilmeyecek diyor Eco. Aslında bu çıkarımla günümüzün anlayışına da ışık tutuyor, tüm hayatımız diyor, dijital fakat bu durum en küçük bir teknik aksaklıkta yok olabilecek kadar kırılgan ama farkında bile değiliz. Tabi bu satırlardan sonra bende de bir doğaya dönelim, doğala dönelim hareketi başlamıyor değil. Cep telefonu, bilgisayar, facebook, hepsini fırlatıp atmak; onlarsız nasıl yaşayabileceğimi görmek istiyorum.

DİJİTAL DÜNYA KAĞITTAN MEDYAYI YUTACAK MI?

Kamil Eryazar
27.06.2011

DİJİTAL DÜNYA KAĞITTAN MEDYAYI YUTACAK MI?
DİJİTAL MEDYA başlıklı bu çalışmanın özeti 15 Haziran 2011 tarihinde Marketing Türkiye & IP dergisinde yayınlanmıştır. Yazarı Kamil ERYAZAR’dır.
Çoktandır yazılı basında eski heyecan kalmadı… Artık haberler, bırakın gazeteleri, haber kanallarını, hatta haber portallarını, önce Twitter’la birlikte, akılllı cep telefonları ve mini tablet bilgisayarlara düşüyor. Haberler, yazılı basının tekelinden çıkınca, geriye ne kalıyor? Köşe yazıları. E onlar da zaten internette yayınlanıyor!
Üstelik, geleneksel basılı medya, televizyonlar ve radyolar, dijital haber portalları da artık sosyal medyayı hem haber kaynağı, hem de kendi haberlerini ‘pazarlamak’ için kullanıyorlar.
Basılı gazetelerin yazı işleri ile aynı gazetenin internetteki haber portalının editörleri arasında adı konulmamış gizliden bir rekabet yaşanıyor.
Eski gazeteci ağabeylerimizin anılarından biliyoruz. Ankara ve diğer Anadolu kentlerindeki gazete büroları postanenin yakınında olurmuş. Postanenin yanında da gazetecilerin takıldıkları koltuk meyhaneleri. Haberini geçmek için postaneye ‘yıldırım’ telefon yazdırır, çıkmasını beklerken de bu meyhanelerde ayaküstü demlenirlermiş.
Bugünkü HD video ve fotoğraf çekip, 3G bağlantısıyla anında gönderebilen aklı cep telefonlarını düşündüğümüzde, rahatlıkla “nereden nereye” nostaljisi yapabiliriz.
Önceki yıllardaki Anadolu Ajansı’nın ‘flaş haber’ geçtiğinde zil çalarak uyaran telekslerinin yerini, flash, gif animasyon uygulamaları eşliğinde sunulan “son dakika”lar aldılar.
Gazetecilikte Dijital Devrim
Gazete-dergi-kitap okuru, radyo dinleyicisi ve televizyon izleyicisinden, dijital ağ toplumu üyesi, teknoloji okur-yazarı, dinleyici-dinletiri, izleyici-izletiri “iletişim insanı”na (homo commnunication) geçişi sağlayan Dijital Devrim sürecini yaşıyoruz.
Üstelik bu süreçte, IPTV teknolojisi ile birlikte, televizyonların da dijital medyaya katılacakları öngörülmektedir.
Dijital Devrim, salt medyayı değil, buna bağlı olarak pazarlama ve reklam sektörlerini de etkilemiş, değiştirmiştir.
Geleneksel medyanın dünyaca ünlü ‘medyatik’ patronu Rupert Murdoch yavaş yavaş iflas ettiklerini şöyle itiraf ediyordu: “Gazeteler, yayın hayatına başladıkları günden beri okurun istediği haberleri verdikleri için geliştiler. Bugünkü çöküşün nedenini yalnızca teknolojiye yüklemeyelim. Müşterisinin istemediği yemekleri yapan bir restaurant gibi biz de çöküyoruz!”
İnternet ve sosyal medya, yazı ile matbaadan sonra insanın kültürel evrimindeki en önemli gelişmedir. Ancak internet ve birlikteliğinde gelen kitlesel iletişim olanakları, başta reklamcılık olmak üzere, diğer birçok sektörde olduğu gibi önceleri geleneksel basılı medyada da anlaşılamamış ve ne yazık ki ciddiye alınmamıştır.
‘Haber’ ile Dijital Teknolojinin Buluşması
Türkiye’de 18 yıl önce bir iletişim aracı olarak hayatımıza giren ancak son yıllarda daha çok medyatik özellikleri ile habercilik alanında yıldızı parlayan internet, ‘dijital gazetecilik’ sektörünü oluşturmuştur.
Geleneksel basılı medya ve televizyonlarda olduğu gibi çok büyük yatırımlara gereksinim duyulmadan, üstelik hem basılı medya, hem de televizyonların işlevlerini de içeren teknolojik özelliğiyle dünya basın tarihinde bir devrimi gerçekleştirmiştir.
Kitlesel internet iletişimi, ilk başlarda geleneksel medyada sunulan enformasyonun yayılmasına olanak sağlayan bir işlev üstlenmiştir. Ancak sonradan bu yetmemiş, bizzat özgün içerik üretilen bir iletişim ortamına dönüşmüştür. Sosyal paylaşım sitelerinin oluşturduğu sosyal medyanın ortaya çıkışı ve yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte de dünyanın en büyük, en önemli kitlesel iletişim platformuna dönüşmüştür.
Bir süre gelişmeleri uzaktan izleyerek kayıtsız kalan geleneksel basın, sonradan bu teknolojik devrime duyarsız kalamayacağını anlamış ve bu değişim/gelişim sürecine katılmıştır.
Nüfus, okuma-yazma oranı, milli gelir, kentleşme oranı artarken, iletişim ve ulaşım teknolojileri gelişirken, kağıda basılı gazete ve dergilerin tirajlarının trajik biçimde artmamasının, üstelik düşmesinin en önemli nedenlerinden biri de kuşkusuz dijital medya ve internet gazeteciliğidir. Bu arada, iyi ki gazeteler için getirilmiş olan “kültürel promosyon” sınırlaması var. Yoksa gazeteler okuyucu kapma yarışında çoktan birer ‘alışveriş marketi’ne dönüşmüşlerdi.
Dijital Gazeteciliği üç döneme ayırabiliriz:
- 1993 – 2000 Geleneksel basılı medyadaki içeriğin dijital dokümanlara dönüştürülerek internet ortamına aktarılıp, yayıldığı dönem.
- 2000 – 2010 Profesyonel haber portallarının kurulduğu, Facebook, Twitter, FriendFeed gibi paylaşım siteleri, bloglarla birlikte sosyal medyanın oluştuğu, profesyonel ve amatör ama kullanıcı kaynaklı özel haber/içerik üretilip yayınlanan/paylaşılan dönem.
- 2010 – …….. Tablet Yayıncılığı Dönemi.
Basılı gazeteler ilk kez 1995 yılında internette web sitesi açıp yayın yapmaya başladılar. Amerika’da The Washington Times, New York Times gibi gazeteler bu işin öncüleri oldular. Aynı yıl Avrupa’da da International Herald Tribune ve Daily Mirror gibi gazeteler ‘sanal habercilik’ kervanına katıldılar.
Türkiye’de ise, internette sitesini oluşturan ilk basılı yayın, 19 Temmuz 1995 tarihinde Aktüel Dergisi oldu. Onu aynı yılın Ekim ayında Leman Dergisi izledi. İnternetten yayına geçen ilk gazete ise 2 Aralık 1995 tarihinde Zaman’dı. Milliyet Kasım 1996’da, Hürriyet ve Sabah ise 1 Ocak 1997’de online yayına başladılar.
1995 – 2000 yılları arasındaki ilk beş yıllık dönemde, genellikle basılı medyadan bağımsız haber siteleri, daha çok günlük basılı gazetelerdeki haber ve fotoğrafları internet ortamına aktarma işlevini görüyorlardı. Şimdilerde ise bu durum tersine döndü. Artık internetteki haber portalları ve Twitter, Facebook gibi sosyal medya siteleri, basılı gazeteler için ‘haber kaynağı’ olmaya başladılar.
Enflasyonist maliyet artışları karşısında, promosyona rağmen okuyucu sayısının bir türlü arttırılamayışı sonucu zora giren geleneksel medya, yaşanılan ekonomik krizlerde ilk iş olarak ‘tensikat’a (işten çıkarma) başvurmuştur. İşte internet haber portalları ve dijital gazetecilik, yüzlerce işsiz gazeteci için bir anlamda umut kapısı olmuştur.
“Rüzgarda Uçmaz, Teknede Okunur…”
Türkiye’de ilk nitelikli internet haber portalı olan Habertürk.com 1999 yılının Kasım ayında Rahmetli Gazeteci Ufuk Güldemir ve bir avuç idealist arkadaşı tarafından kurulmuştur. Habertürk.com Türkiye’deki dijital gazeteciliğin öncüsü sayılır.
Türkiye’de internet haber sitesinde ilk kez ‘künye’ kullanan, kriz haberciliğindeki hızı, ani gelişmelerdeki “Son Dakika” refleksiyle bir anda medya sektöründe yıldızı parlayan Habertürk.com’un bu yükselişini basılı medya şaşkınlıkla izlemiştir.
“Rüzgarda uçmaz, teknede okunur…” esprili sloganı ile yola çıkan ve kısa sürede habercilikte markalaşan Habertürk.com, arkasında basılı medya desteği olmadan, internet haber portalı olarak o kadar başarılı bir fenomene ulaşmıştır ki, bilindiği gibi sonradan radyo, televizyon ve gazete türleri de çıkmıştır.
Basılı medyanın, dijital medya versiyonlarını da çıkardığı bir dönemde, Habertürk.com’un kendi olanaklarıyla radyo ve televizyonunu da kurması, Ciner Grubu satın aldıktan sonra da, bu deneyimle günlük gazete yayınlamaya başlaması, Türk Basın Tarihi’ne geçecek bir başarıdır.
“Gemileri Yaktık!”
Ufuk Güldemir’e göre, Habertürk.com’un bu başarısının sırrı, “fethetmek üzere yola çıktıkları yeni ülkeden geriye dönüşlerini sağlayacak ‘gemileri yakmaktı’. “
Ufuk Güldemir, Habertürk.com Yönetim Kurulu Başkanı iken yaptığı yazılı bir açıklamada, bir evin bodrum katında üç bilgisayarla başlayıp, Ciner Grubu’na 35 milyon dolara satılabilecek, Türkiye’nin önemli medya markalarından birisi haline getiren ‘habercilikteki başarılarını’ söyle özetlemiştir:
“Kariyer gazetecilik üç önemli daldan oluşur: Ajans haberciliği, günlük gazete ve TV haberciliği, haftalık dergi haberciliği. Bu üç temel gazetecilik dalı içinde haberi hızla algılama, çok kısa sürede trete etme ve okura yetiştirme konusunda ajans muhabirleri, gazete ve dergi muhabirlerinden daha hızlı olmak zorundadır. Ajans muhabirleri zamanla en fazla yarışanlardır. İşte Habertürk.com’un ilk yıllarında, “el konulan Etibank’ın patronu Dinç Bilgin şu anda Sabah’tan çıktı otomobiline bindi ve MC Donalds’ın önünde durdu’’ gibi unutulmaz satırların, “Devlet bakanı Ali Babacan’ın türbanlı eşi şu anda Papermoon’da mürekkep balığı soslu linguinisini yiyor” gibi yankı yaratan yayınlarımızın tadı, Türk Haberler Ajansı Ankara yıllarımıza dayanır. Habertürk.com, bu yayınlarıyla muazzam bir milat getirmiştir internet haberciliğine…”
Ancak bugün ne yazık ki, boynuz kulağı geçmiş, Fatih Altaylı yönetiminde başarıyı yakalayan gazete ve televizyon ön plana çıkmış, Habertürk.com sitesi, internet haber portalı olarak eski etkisini yitirmiş durumdadır.
‘Seluloz’ Basın, ‘Silikon’ Basına Karşı!
Geleneksel basılı medyanın, dijital gazetecilik ve internet haberciliğini ilk başlarda nasıl anlayamadığı, üstelik yanlış anladığına ilişkin somut bir örneği, Akşam Gazetesi yazarı Yurtsan Atakan’ın 20 Nisan 2011 tarihinde anılarını aktardığı yazısında görebiliriz:
“İnternet’in ilk yıllarında da, internet yayıncılığını kağıda basılı gazetenin yansıması sananlar çoğunluktaydı. Gazetelerin internet siteleri, birebir gazetedeki haberlerin internet’e aktarılmasından oluşurdu. Hatta hiç unutmam, Star gazetesi ilk çıktığı gün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge yanına çağırıp, gazeteyle aynı gün yayına soktuğumuz stargazete.com’u gazeteden farklı olduğu için eleştirmiş, ‘Neden gazetenin birebir görüntüsünü yayınlamıyorsunuz’ demişti.
Aradan yıllar geçti. Çağın gerisinde kalmaya başlayan hurriyet.com.tr’ye çeki düzen vermek için yapılan arama toplantısında hurriyet.com.tr’nin eksiğinin karaktersiz olması olduğunu, basılı gazeteden ayrışması gerektiğini söylediğimde, Ertuğrul Özkök şiddetle karşı çıkmış, gazetenin karakteri neyse internet sitesinin karakterinin de o olması gerektiğini savunmuştu. Vuslat Doğan, Özkök’ü dinlemeyip, hurriyet.com.tr’nin ona karakterini verecek güçlü bir yayın yönetmenine ihtiyacı olduğu tezime hak verince de, kaderin tecellisine bakın ki hurriyet.com.tr’ye karakter kazandırma görevine beş yıl önce ‘internet sitesi tıpkı gazete gibi olmalı’ diyen Fatih Çekirge getirilmişti.”
Geleneksel-endüstriyel medyanın yılların birikim ve deneyimi ile oluşturulan altyapı olanakları, dijital medyaya göre çok daha fazladır. Ancak bu konudaki üstünlük avantajını çok iyi değerlendirebildiği de söylenemez.
Teknoloji Okur-Yazarlığı ve ‘e-yetenek’ Gerekiyor
Edebi sözcük işçiliği ve harf ustalığının geçerli olduğu geleneksel medya ve basılı gazetelerde şimdi bile dinozorların egemenliği var. Ancak her horoz kendi çöplüğünde ötermiş! Plazalarda oturup ahkam kesen, eski kuşak ‘karton kafalı ağabeylerimizin’ , hiç kusura bakmasınlar ama dijital ortamdaki ‘sokak gazetecileri’ karşısında fazla şansları yok! Çünkü internet ortamında gazetecilik yapabilmek için, aynı zamanda teknoloji okur-yazarlığı ve dijital ‘e-yetenek’ de gerekiyor. Dolayısıyla dijital gazeteciler daha genç bir kuşaktan oluşuyor.
Türkiye’de çok satan gazetelerin tirajları ile internetteki haber portallarının izleyici sayısı arasında bir paralellik bulunuyor. Ancak bu büyük medya kuruluşları, dijital gazetecilik ve internet haberciliğinde “etkinlik” bakımından çok gerilerdeler.
Örneğin ilk olarak Haberturk.com’un açtığı kulvarda koşan Gazeteport.com.tr, Ensonhaber.com, T24.com.tr gibi haber portalları, bugün çok satan ve çok tıklanan gazetelere göre bu alanda daha başarılı konumdadırlar. Demek ki “dijital gazetecilik / internet haberciliği” daha başka bir şey!
Geleneksel medyanın Cüneyt Özdemir, Ahmet Hakan gibi bazı genç programcı ve yazarları dijital teknolojiye de uyum sağlayarak, sosyal medyada yıldızı parlamış blog ve tweet yazarlarıyla rekabet etmeye çalışırken, dijital teknolojiye uyum sağlayamayan nispeten yaşlı basılı gazete yazarları ise eski etkinliklerini giderek yitirmeye başlamışlardır.
Gazetecilerin Birinci Haber Kaynağı: Sosyal Medya
Bu yıl dördüncüsü yayımlanan ve 15 farklı ülkeden 478 gazeteciyle görüşülerek hazırlanan Dijital Gazetecilik Araştırması’na göre, gazetecilerin birinci haber kaynağının Sosyal Medya olduğu belirlendi.
Araştırmaya göre, sosyal medya haber merkezleri için önemli kaynaklardan biri haline geldi. Gazetecilerin yüzde 47’si Twitter’ı, yüzde 35’i de Facebook’u haber kaynağı olarak kullanıyor.
Geçen yıl yapılan araştırmada gazetecilerin Twitter’ı yüzde 33, Facebook’u ise yüzde 25 oranında kullandığı belirlenmişti. Gazeteciler, haberi doğrulatmak için de Twitter’a üçüncü sırada, Facebook’a ise dördüncü sırada başvuruyor.
Gazetecilerin yüzde 30′u da daha önce ziyaret ettiği blogları haber kaynağı olarak görüyor. Bir haber araştırması yaparken ilk olarak Twitter, Facebook ve bloglara giren gazetecilerin oranı yüzde 4 iken, gazetecilerin yüzde 20′si yüz yüze görüştükleri haber kaynaklarına, yüzde 21′i basın açıklamalarına ulaşıyor.
Araştırmaya göre, sosyal medyaya gittikçe artan güvene rağmen, halkla ilişkiler (PR) temsilcileri halen haberlerin temel kaynağı olmaya devam ediyor. Gazetecilerin yüzde 62′si haberlerini PR faaliyetlerine dayandırırken, yüzde 59′u yüz yüze görüştükleri kaynakları da temel dayanak olarak görüyor.
Haberi Yayımlarken de Sosyal Medya
Bu yılın araştırması, gazetecilerin haberlerini yayımlarken online medyayı sıklıkla kullandığına da işaret ediyor. Araştırmaya göre, haberlerini bloglarından ya da videoyla yayımlayan gazeteci ve yazarların sayısının yanı sıra Twitter’dan yayımlayan gazetecilerin sayısı da artıyor.
Araştırma gazetecilerin, medyanın mali yapısı üzerindeki öngörülerini de ortaya koyuyor. Buna göre gazeteciler, son yıllarda basın sektöründeki reklam gelirlerinde yaşanan düşüşün yavaşladığı görüşünü paylaşıyor. Araştırmaya katılan gazetecilerin yüzde 20′si, yayınlarının gelirinin düşeceği görüşünde iken, geçen yıl yapılan araştırmada bu oran yüzde 62 olmuştu.
Araştırmada, bu düşüşün medyada bir canlanma olduğunu söylemek için erken olacağı belirtilirken, dijital ortamın yayılmasının bu sonuca ulaşılmasında önemli rol oynadığı kaydedildi.
Araştırmaya katılanların çoğu, online medyanın yavaş yavaş dijital olmayan yayınları geride bıraktığı görüşünü paylaşıyor. (Kaynak: ntvmsnbc.com)
Geçen yıl yapılan araştırmada gazetecilerin Twitter’ı yüzde 33, Facebook’u ise yüzde 25 oranında kullandığı belirlenmişti. Gazeteciler haberi doğrulatmak için de Twitter’a üçüncü sırada, Facebook’a ise dördüncü sırada başvuruyor.
Gazetecilerin yüzde 30′u da daha önce ziyaret ettiği blogları haber kaynağı olarak görüyor. Bir haber araştırması yaparken ilk olarak Twitter, Facebook ve bloglara giren gazetecilerin oranı yüzde 4 iken, gazetecilerin yüzde 20′si yüz yüze görüştükleri haber kaynaklarına, yüzde 21′i basın açıklamalarına ulaşıyor.
Araştırmaya göre, sosyal medyaya gittikçe artan güvene rağmen halkla ilişkiler (PR) temsilcileri halen haberlerin temel kaynağı olmaya devam ediyor. Gazetecilerin yüzde 62′si haberlerini PR faaliyetlerine dayandırırken, yüzde 59′u yüz yüze görüştükleri kaynakları da temel dayanak olarak görüyor. Gazetecilerin yüzde 47′si Twitter’ı, yüzde 35′i Facebook’u haber kaynağı olarak kullanıyor.
“Pijamalı Gazetecilik!”
Bugün internet üzerinde yüzlerce haber sitesi var. Bunları genel olarak üç grupta sınıflandırabiliriz:
- Gazetelerin ve televizyon haber kanallarının siteleri.
- Özgün içerik/haber/yorum üreten, kendisini kanıtlamış internet haber siteleri.
- Kopyala/yapıştır yöntemiyle çalışan diğer siteler.
Online haber sitelerinin çoğu ajanslar, gazeteler, haber televizyonu kanallarının internet sitelerindeki haber, fotoğraf ve videolarını kopyala/yapıştır, kayıt yöntemleriyle takipçilerine ulaştırmakta, üstelik yine çoğu ‘kaynak’ bile göstermemektedir. Bu uygunsuz durum, telif hakları ve gazetecilik etiği açısından, dijital medyanın en büyük sorunlarından biridir.
İnternet tarayıcınızda bildiğiniz haber sitelerini yan yana açın. Büyük çoğunlukla aynı haberlerin olduğunu, üstelik aynı metinlerin, aynı fotoğrafların olduğunu göreceksiniz. Çünkü hepsi aynı kaynaklardan beslenmekte, aynı yöntemlerle içerik oluşturmaktadırlar. Farklı bir içerikle karşımıza çıkanlar varsa, işte bunlar özel/özgün haber yapan portallardır.
Heyecanlı Ama Ne Kadar Güvenilir?
Dolayısıyla, kendi muhabirleri olmayan, bir-iki editör ve bilgisayar operatörü ile işi kotarmaya çalışan haber sitelerinin sunduğu içerik “derleme”den öteye gidememektedir. Üstelik zamana karşı bilinçsizce yapılan bu ‘derleme’, genelde editoryal bir süzgeçten de geçirilmediği için kimi zaman ‘komik’ olaylarda yaşanmaktadır. Basılı medyada ‘asparagas’ denilen türden ‘internet efsaneleri’ oluşmaktadır. Bu gerçek, doğal olarak dijital gazetecilik ve internet haberciliğine olan güveni sarsmaktadır.
Televizyonlardaki ‘reyting’ kaygısına benzer bir kolaycılık, bugün dijital medyada da yaşanmaktadır. Doğrulanmamış, editoryal bir kalite süzgecinden geçirilmemiş, niteliksiz, spekülatif, sansasyonel içerik/haberle ‘tıklanma’ sayısı arttırılmaya çalışılmaktadır. Bu ‘ucuz’ yöntem, ziyaretçi sayısını arttırmak için ne yazık ki bir formül olarak kullanılmaktadır.
Ana sayfadaki tüm haber başlıkları, reklam yazarlarının “teaser” sloganları ile yarışırcasına, dikkat çekip, merak uyandırmak üzerine oluşturulmaktadır. Tüm haber sitelerinde bu uygulama neredeyse bir ‘kural’ haline gelmiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Seks Kaseti!
Ana sayfada haber başlığı: “Memurlara yüzde 20 zam yapıldı”. Tıklayarak gittiğimiz haberin detayı sayfasındaki başlık ise: “Venezuella hükümeti, memurlarına yüzde 20 zam yaptı”.
Ana sayfada haber başlığı: “Kılıçdaroğlu’ndan Ak Parti’ye sürpriz ziyaret!”. Haber sayfasında olayın ayrıntısı: “Bayrampaşa’daki mitinginin ardından Esenler’e doğru ilerlerken, AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanlığı önünde durarak, partililerle el sıkıştı”.
Ana sayfada haber başlığı: “Facebook’un kurucusu ev’lendi”. Kimmiş bu şanslı kız diye merakla başlığın sayfasına gittiğimizde, Mark Zuckerberg’in 7 milyon dolara California’daki Palo Alto’da bir ev aldığını öğreniyoruz!
Ana sayfada haber başlığı: “Facebook artık kullanıcılarına para ödeyecek”. Haberin ayrıntısı: “Facebook, Amerika’da reklamları tıklayan üyelerine, tıklama başına 10 cent ödeme yapacak. Üstelik bu ödeme nakit değil, Facebook Credits ya da sitenin yeni Groupon hizmeti olan Offers üzerinden, Facebook’un sunduğu hizmetler içerisinden satın alma olarak gerçekleşecek.” Yani bilinen basit bir ‘adsense’ ve ‘affilliate’ uygulaması, ama ana sayfadaki başlıkta, sanki Facebook tüm kullanıcılarına para verecekmiş gibi duyuruluyor.
Ana sayfada haber başlığı: “Kılıçdaroğlu’nun da seks kaseti mi var?” Sayfasında haberin devamı: “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avcılar Belediye Başkanı ile yaptığı telefon görüşmesi kayıtlarının internete düşebileceği söyleniyor.”
“Seksi Güzeller” Foto Galeri İçin Tıklayınız!
Geleneksel basılı medya, “magazin” anlayışını, hatta hastalığını bile diyebiliriz, dijital medyaya da taşımıştır. Bu tür içeriğe, tüm haber portallarında rastlanmakla birlikte, özellikle büyük gazetelerin web sayfalarında daha bir belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dijital medyanın görsel sunum olanaklarından sonuna kadar yararlanan editörler, standart özel bölümlerin dışında, sayfada boş kalan yerlere de hemen “seksi güzelleri” yerleştirmektedirler.
Ünlülerin “çocuklukları, gençlikleri”, “eskiden nasıllardı”, “makyajsız halleri”, “frikikleri”, “photoshop’un marifetleri” gibi başlıklarla ‘galeriler’ oluşturulmaktadır. Üstelik aynı konulu foto galeriler, sanırım kullanıcının hafızasının zayıf olduğu düşüncesiyle, iki de bir de ısıtılıp ısıtılıp tekrar servis edilmektedir. Nedense “arşivden” gibi minik bir dipnota bile gerek görülmemektedir.
Bir de ‘her eve lazım’ diye düşünülen “komik videolar”, “komik fotoğraflar” furyası var ki, evlere şenlik! Tribünlere oynayan haber portallarının olmazsa olmaz standart içeriği durumuna gelmiştir. Hangi siteyi açsanız karşınıza çıkan bu video ve fotoğrafların kendilerinden ziyade, kolay ucuzcu uygulama kurnazlığı traji-komik bir hal almıştır.
Yasal Durum
Türkiye’de internet gazeteciliği başlayalı tam 15 yıl olmasına karşın, henüz bu konuda yasal bir düzenleme yoktur.
Geleneksel basılı medya ile ilgili düzenlemeler 5187 sayılı Basın Yasası ile yapılmıştır. Buna bağlı olarak gazetecilerin çalışma koşulları da 212 sayılı Basın İş Kanunu ile düzenlenmiştir.
Radyo ve televizyonlar ise Basın Yasası kapsamına alınmamış, bunlarla ilgili özel yasal düzenleme de 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun ile yapılmıştır. Dolayısıyla radyo ve televizyon muhabirleri Basın İş Kanunu’ndan da yararlanamamaktadırlar.
Basın Kartları Yönetmeliği’ne göre, sadece basılı medya çalışanları “gazeteci” sayılmaktadır! Radyo ve televizyonların sadece yönetim kurulu başkanlarına sarı basın kartı verilmektedir.
Televizyon habercilerinin bile henüz ‘gazeteci’ sayılmadığı bir ülkede, dijital gazetecilerin ‘resmi’ olarak tanınmasını beklemek, sanırım biraz iyimserlik olsa gerek! Böyle olunca da, internet gazetecilerinin hiçbir “hakkı ve hukuku” bulunmamakta; ‘fiilen’ gazetecilik yapmalarına karşın, ‘hukuken’ gazeteci sayılmamaktadırlar.
Ancak diğer bir yandan, sosyal medyada etkin olarak yer alan blog yazarları da, artık basın toplantısı, vb. etkinliklere davet edilmekte, basın bültenleri ile bilgilendirilmektedirler.
“İnternet Gazeteciliği” değil ama ‘internet’ konusundaki tek yasal düzenleme, 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”dur. Adından da anlaşılabileceği gibi bu yasa, internet gazeteciliğini düzenlemek için değil, internete sınırlamalar getirmek için çıkartılmış bir yasadır.
Obama’nın sosyal medya ağırlıklı seçim kampanyası ve başarısı
Dijital medyanın öneminin kavranmasında, ABD Başkanı Barack Obama’nın geçen seçim kampanyasında başta Twitter olmak üzere, sosyal medyayı etkin olarak kullanması sonucu elde ettiği başarı da rol oynamıştır.
Aynı Obama, 2012 seçim kampanyasını da yine Facebook’un California, Palo Alto’daki (Silikon Vadisi) merkezinden başlatmıştır. Yanında lacivert takım elbiseli, kravatlı kurmayları değil, dünyanın en popüler sosyal paylaşım sitesi ve 600 milyon kullanıcısı olan Facebook’un 26 yaşındaki patronu Mark Zuckerberg vardır. Obama, kendisi gibi Harvard mezunu olan yanındaki genç işadamını işaret ederek, “Ben Mark Zuckerberg’e ceket giydirip, kravat taktırabilen tipim…” diye espri yapmıştır. Obama’nın seçim kampanyası açılışı hatırına kravat takıp ceket giyen Mark’ın ayağında yine spor ayakkabıları vardır!
Koskoca ABD Başkanı Obama, altı kaval üstü şişhane gayriciddi genç bir adamla birlikte seçim kampanyası başlatıyor! Hani Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ekşi Sözlük yöneticileri ile birlikte seçim kampanyasını başlatması gibi bir şey!…
ABD’de seçmenin kararlarında sosyal medyanın ağırlığına, üstelik genç seçmenlere ulaşmada en kestirme yolu olduğuna ve Twitter hesabını 7.5 milyon dünya vatandaşının takip ettiğine bakılırsa, Obama’nın bu tercihi anlaşılabilir.
Bugün Türkiye’de de başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, pek çok siyasi kişi Twitter kullanarak, mesajlarını halkla paylaşmaktadır.
Dijital gazetecilikteki en önemli üstünlük: HIZ.
İnternetin çıkışından sonra artık pek kalmayan ‘meyhane baskısı’ denilen erken baskılar dışında, gazetelerin en kısa periyodu bir gün’dür. Bu bir günlük periyotları nedeniyle, sıcak haber verme üstünlüklerini önce radyo ve televizyona kaptıran kağıda basılı gazetelerin internetin an’a yakın hızıyla rekabet etmeleri elbette olanaksızdır. Diğer bir yandan, ulaşım olanaklarının çok geliştiği günümüzde bile, gazeteler Anadolu’da bazı kırsal bölgelere ancak bir-iki gün sonra ulaşabilmektedir.
Gazetelerin yazı işleri ertesi güne, televizyon haber kanalları ise o an’a çalışıyor. 3G bağlantısı gibi teknolojilere karşın, yine de televizyonlarda haberin yayına verilmesi zaman almaktadır. Oysa özellikle sosyal medya, twitter kullanıcısı ‘dijital yurttaş gazeteciler’, her an her yerdeler ve editoryal kaygıları da yok. Duydukları, gördükleri anda tweetlerini göndermeye başlıyorlar. Son bir örnek, El Kaide Lideri Usame Bin Ladin’e düzenlenen operasyon, ABD’den önce, Pakistan’da o bölgede yaşayan bir kişi tarafından Twitter’dan “Gece yarısı tepemizde helikopterler uçuyor. Buralarda pek rastlanır durum değil, olağanüstü bir şeyler oluyor!” ilk tweetiyle tüm dünyaya duyurulmuştur.
“Haber”i gazeteden öğrenmek için ertesi günü beklemek zorundasınız. Televizyondan öğrenmek içinse, ‘o an’ karşısında olmanız gerekir, değilseniz kaçırırsınız. İşte dijital gazetecilik ve internet haberciliği, bu ikisinin arasında yer alan bir formasyondur.
Kağıda basılı gazetelerin yapması gereken, kitlesel iletişim dünyasındaki konumlarını gözden geçirerek, çağın iletişim teknolojisindeki gelişmelere uyumlu interaktif olarak yeniden yapılanmaları gerekmektedir. Sizce başka bir seçenekleri var mıdır?
Ama Hız Bazen Felakettir!
Ancak dijital gazetecilikteki “hız” avantajı, birlikteliğinde ‘kontrolsüzlüğü’ de getiriyor. Birçok haber, ‘atlatma’ kaygısıyla, doğrulatmaya fırsat olmadan, editoryal süzgeç ve kurumsal bir denetimden geçmeden yayınlanmak zorunda kalınıyor.
Bu yüzdendir ki, bazı “son dakika”lar, ‘internet efsanesi’ çıkabiliyor! Yalan, yanlış, eksik olabiliyor. Kartopu olarak internete düştükten sonra da, sosyal ağlar ve mail gruplarında ‘forward’dan forward’a’ çığ gibi büyüyerek yayılıyor.
Bu arada etik değerler de unutulup bazen çok acımasız davranılıyor. Enformasyon, dezenformasyon ve manipülasyona dönüşüyor.
İşte ciddi, kurumsal, gerçek haber portallarının farkı da burada ortaya çıkıyor. Önemli olan, hızlı olduğu kadar “doğru” haber verebilmektir.
İletişimbilimciler tarafından yapılan araştırmalara göre, bugün internet ortamında dolaşan enformasyonun sadece yüzde 30’u güvenilir kabul edilmektedir.
Televizyon Kadar Hızlı, Gazete Kadar Ayrıntılı
Dijital medyanın basılı medyaya göre en önemli avantajı, hız’ın yanı sıra zengin sunum seçenekleridir. Ses, görüntü, grafik, metin gibi tüm unsurların bir arada sunulabildiği ve kısaca multimedya diye adlandırılan gelişmiş sunum teknolojisi dijital medyaya büyük rekabet üstünlüğü sağlamaktadır. Basılı gazetede ‘fotoğraf’ kullanılırken; dijital gazete ‘foto galerisi’, hatta video kullanmaktadır.
Multimedya teknolojisinin olanakları kullanılarak sunulan içerikle yetinmeyecek ‘meraklılar’ için ayrıca referans kaynaklar linkler de verilerek, sonsuz ve kesintisiz bir iletişim akışı sağlanmaktadır.
Dijital medyanın, geleneksel basılı medyaya göre diğer bir üstünlüğü de, ülke sınırları dışına da, hatta ağ bağlantısıyla tüm dünyaya yayın yapıyor olmasıdır. Her ne kadar şimdilik “dil” sorunu varsa da, bugün Google Translate’in yarım yamalak yaptığı çeviri işini doğru yapan sistemler yaygınlaştıkça bu sorun da ortadan kalkacaktır. Haber/bilgi bütün dünyaya ulaşacak, dolaşacaktır.
Etkileşimli Katılım ve Paylaşım
Geleneksel medya tek yönlü bir haber/içerik sunmaktaydı. Okuyucu, dinleyici, izleyici sadece kendisine verileni alan, edilgen bir tüketici konumundaydı. Oysa dijital medya, geri besleme’ye (feedback) olanak tanıyan, interaktif (etkileşimli) özelliği ile çift yönlü bir iletişim olanağı sunarak, ‘katılımcı’ bir yenilik getirmiştir.
Dijital medyanın kitlesel iletişim dünyası ve kültürel yaşama kazandırdığı bir diğer üstün özellik de ‘paylaşım’ olanağıdır. Dijital medyanın sunduğu içerik ‘taşınabilir’ durumdadır. İnternette sosyal paylaşım sitelerinin ortaya çıkıp yaygınlaşmasıyla birlikte, dijital medyanın bu paylaşmaya hazır içerik sunan işlevsel kullanım özelliği ilgiyi arttırmıştır. Sonradan akıllı cep telefonları ve tablet bilgisayarların da bu ortama uyarlanıp, bütünleşik bir kitlesel iletişim platformu oluşmasıyla dünya çapında 7/24 kesintisiz bir haber/içerik akışı başlamıştır. Sunulan içerik ‘beğen’, ‘paylaş’ seçenekleri ile biranda çok farklı ortamlardaki kişilere yayılmaktadır.
Erişim daha hızlı, okuma-izleme daha kolay ve rahat, multimedya özellikli paylaşılabilir içerik daha eğlencelidir.
Dünyada farklı uluslar, halklar, dinler, diller, ideoloji ve görüşler, toplumsal sınıflar ve diğer yüz binlerce ayrım var. Geleneksel medyanın sunduğu içerik de, hedef kitlesinin özellikleri ve tercihlerine göre belirlendiği için değişkenlik göstermektedir. Para ve zaman darlığı bakımından bu birbirinden farklı gazete ve dergilerin tümünü alıp okumak, sade bir yurttaş için neredeyse olanaksızdır.
Dev Bir Sanal Kütüphane
Oysa dijital ortamda bu mümkün, üstelik maliyetsiz ve çok kolaydır. Dolayısıyla dijital medya, her tür görüş ve düşüncenin haber/içeriğin farklı dillerde bir arada sunulduğu dev bir sanal kütüphane ve kitlesel iletişim ortamıdır. Bu özelliği ile insanın dünyaya bakış açısını genişleterek, ufkunu açmakta; haber alma, bilgi edinme özgürlüğüne en büyük katkıyı sağlamaktadır.
Dijital medyanın, geleneksel basılı medyanın da artık yaygın olarak yararlandığı diğer bir avantajı da ‘istihbarat’ ve ‘arşivleme’ kolaylığıdır. Arama motorları sayesinde, kullanıma hazır durumdaki istenilen bilgi ve görsellere anında ulaşılabilmektedir.
Sunulan tüm haber/içerik dijital ortamda otomatik olarak arşivlenmektedir. Olağanüstü bir teknolojik sorun yaşanıp da ‘server’ınız çökmediği sürece de, bu bilgilere uzun yıllar, istediğiniz yerden, istediğiniz zaman ulaşabilmeniz mümkündür.
Diğer yandan, dijital medyadaki istatistiki ölçümleme olanakları, geleneksel basılı medyaya göre çok daha fazladır. Basılı gazetelerin salt günlük satış tirajları belirlenebilirken (ki bu rakamların da doğruluğu sürekli tartışılmaktadır), dijital medyada her türlü ayrıntı ‘anında’ ölçümlenebilmektedir. En çok ziyaret edilen sayfa, en çok okunan haber-yazı-yazar, en çok bakılan fotoğraf, izlenen video, vb.
Reklamlar da Dijital Medyaya Kayıyor
Geleneksel ve endüstriyel basılı medyanın bilindiği gibi iki gelir kaynağı vardır. Biri satışlar, diğeri de ilanlar. İnternetteki haber portallarının etkinliğinin artmasıyla birlikte gazetelerin ‘tirajları’ trajik biçimde düştüğü gibi, reklam pastasından aldıkları payın bir bölümünü de yine bu dijital medyaya kaptırmışlardır. Böylece her iki gelir kaynağında da önemli azalmalar olmuştur. Örneğin bugün Amerika’da “dijital gazetelerin” reklam gelirleri, “kağıt gazetelerin” gelirini geçmiştir.
Bazı medya kuruluşları, çözümü ‘çapraz reklam satışı’ promosyonunda bulmuşlardır. Gazeteye verilen reklamların banner’larını gazetenin haber sitesinde de yayınlamaları ya da tam tersi sitelerindeki banner reklamları gazete sayfalarına da taşımaları, ileriye dönük, sonuç odaklı doğru bir uygulama gibi görünmektedir.
Basılı medyanın üretim maliyetleri daha yüksek olduğundan, okuyucuya da dijital medyaya göre daha pahalıya mal olmaktadır.
Dijital Medya, Geleneksele Göre Daha Bağımsız
Yatırım sermayeleri büyük olunca, geleneksel basılı medya patronları diğer ticari sanayi sektörlerde de faaliyet göstermekte, dolayısıyla finansal riskler nedeniyle siyasal iktidarlar karşısındaki bağımsızlıklarını yitirmekte, ya ‘yandaş’ olmak ya da suya sabuna dokunmayan haber/içerikler sunmak zorunda kalmaktadırlar.
WikiLeaks Türkiye belgelerinde yer alan Türk Medyası ile ilgili değerlendirmelerde, 30 Temmuz 2008 tarihli ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’ın onayıyla Washington‘a gönderildiği söylenen telgrafta, “Büyük grupların medya holdinglerini diğer sektörlerdeki işlerinde çıkar sağlamak için kullandıkları iletişim uzmanlarınca genel olarak varsayılıyor. Bu gruplar, medyada lehte haberler yaparak, hükümete ilişkin editoryal eleştiriyi sınırlı tutarak ve hatta medyalarını hükümetin yolsuzlukları konusunda ciddi araştırmalar yapmaktan uzak tutarak kendilerini hükümetlere sevdirmeye çalışıyorlar” ifadesi yer alıyormuş.
Aynı belgede, Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi, Gazeteci Yavuz Baydar’ın Bu yeni medya sahiplerinin, AKP eğer artık iktidardan uzaklaşırsa ve kısa vadede medya iltimasçılığından kazanç sağlayamayacak olurlarsa, medya kuruluşlarını elde tutmak isteyip istemeyeceklerini” sorguladığına da değiniliyor. (12 Mayıs 2011, Taraf)
Belgenin devamında ise, yine ABD’nin bu kez İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener’ın “Türk medyasını kontrol eden patronlar, yazıişleri politikalarına karışmalarıyla ünlü” dediği belirtiliyor. (13 Mayıs 2011, Taraf)
Yeni dijital iş modelleri geliştiremeyen geleneksel medya tekelleri, güçler ayrımında ‘dördüncü güç’ varsayılan medya sahipliği sayesinde edindikleri, medya dışındaki diğer sanayi ve ticari yatırımlarını da birer birer elden çıkarmak, bırakmak zorunda kalıyorlar.
Dijital medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgi/haber tekeli olma özelliklerini yitiren geleneksel medya gruplarının siyasal iktidarlar karşısındaki itibarlarının da eskisi kadar güçlü olmayacağı söylenebilir.
El Cezire
Birinci Körfez Savaşı, 11 Eylül Terör Saldırıları gibi dünyayı sarsan olayların “live” haber starı CNN, bugün tahtını dijital gazetecilik bağlantılı El Cezire’ye kaptırmıştır. 2011 Yılı başında Arap, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan ve kimileri sosyal ağlarda örgütlenip, organize olarak gerçekleştirilen halk ayaklanmaları ve ‘devrimler’, dijital medya ile birlikte El Cezire’den ‘canlı’ izlenmiştir. İlk çıkışı Arap ülkeleri kaynaklı olan El Cezire, TSMF’na devredilen Cine 5’i satın alarak Türkiye’den başlayıp, Avrupa’ya da hızla yayılmaktadır.
Dijital Medyanın Zorlukları ve Dezavantajları
Gazeteye dokunuyorsunuz, elinizde tutabiliyorsunuz ve para verip satın alarak ona sahip oluyorsunuz. Oysa diğeri ‘sanal’! ‘Bağlantınızın’ olması gerekiyor. Bağlantı hızınız ve kaliteniz önemli.
Sürekli yenileme ve güncelleme gerektiriyor. Kullanıcı da buna alışmış, üstelik de koşullanmış durumda. Dolayısıyla obur tüketici karşısında hiç durmadan içerik üretmeniz gerekiyor.
Üreteceğiniz içerik aynı zamanda ‘haber’ olduğuna göre, işiniz daha da zorlaşıyor. Bu da ne demek? Daha çok ve nitelikli-profesyonel insan kaynağı bulmanız ve en verimli biçimde kullanmanız gerekiyor, demek!
Dijital medya, geleneksel basılı medyadaki gibi olası amatörlükleri götürmüyor. Sadece muhabir değil, dijital teknoloji okur-yazarı ve aynı zamanda ‘art director’, yani bir haber virtuozu olmanız gerekiyor!
Diğer bir yandan, son yıllarda Türkiye gündeminden düşmeyen “erişimi engelleme” yani sansür riski de var. Her hangi bir başvuru sonucu, konu ile ilgili hiçbir bilimsel/teknolojik yetkinliğe sahip olmayan bir mahkeme ya da yargıya bile gerek olmadan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve buna bağlı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından, ‘katalog suçlar’ kılıfına sokularak, keyfi bir uygulama ile bir gece ansızın erişiminiz engellenebilir.
Bütün bu olgular dijital medya açısından psikolojik bir dezavantaj oluşturmaktadır. Buna internetin yumuşak karnı ‘güven’ unsuru da eklenince, geleneksel basının bir süre daha ömrü olacağını söyleyebiliriz.
Tablet Gazetecilik
Apple’ın Kurucusu ve CEO’su Steve Jobs’un kameralar karşısına geçip de iPad’i tanıttığı 27 Ocak 2010 günü, aynı zamanda geleneksel basılı medyanın saltanatının yıkılışında geri sayımın başladığı önemli bir tarihtir.
Birçok gazete ve dergi daha şimdiden tablet versiyonlarını da hazırlamaya başladılar. Gelecekte ise tablet bir versiyon değil, tek yayın platformu olacağa benziyor.
IPTV teknolojisi ile nasıl ki televizyon ve internet birleşmişse, tablet bilgisayar teknolojisi ile de kağıda basılı gazeteler ile dijital gazeteler birleşecektir.
Dünyanın en büyük medya patronu, Avustralya doğumlu ünlü milyarder Rupert Murdoch da bu geleceği görenlerden! The Times, The Sun, The Wall Street Journal gazetelerinden, FOX televizyonu, Twentieth Century Fox film şirketine kadar medya ve ilişkili pek çok yatırımın sahibi olan Murdoch, tablet PC’lerin gençleri gazete okumaya özendirerek pazarı büyüteceğini ve şimdiye kadar internetteki ‘bedavacılığı’ ortadan kaldırarak, okuyucuları/tüketicileri para ödemeye alıştıracağını söylemiştir.
Tüm dünyada yüz milyonlarca kişinin Tablet PC sahibi olacağı öngörüsünde bulunan Murdoch, “Bu cihazlarla yapabileceğimiz çok şey var. Bu cihazlar teknolojik olarak geliştikçe biz de haber sunumu yöntemlerimizi geliştirmek zorunda kalacağız” diye eklemiştir.
Ancak, geleneksel basılı medya, hatta televizyon kanalları ve haber portalları, tıpkı internetin ilk çıkış döneminde olduğu gibi, tablet yayıncılığına geçişte de uyum sorunu yaşayarak yavaş kalmakta, sağladığı olanaklardan şimdilik yararlanamamaktadır.
Bu makalenin yazıldığı Mayıs 2011 tarihi itibarıyla, Türkiye’de Hürriyet, Sabah, Radikal ve CNN Türk dijital kopyalarını oluşturarak, bir anlamda tablet yayıncılığına başlamışlardı.
İşte böyle… Yazının bulunuşundan sonra tabletlerle başlayan insanlığın kültürel evrimi, trajik bir sarmal-süreç sonunda yine gelip tabletlere dayanmıştır!
e-kitap: Sadece gazete ve dergiler değil, kitaplar da yavaş yavaş dijital ortama düşmeye başladılar! İlk piyasaya çıktığında meraklıları arasında büyük heyecan uyandıran Amazon’un elektronik kitap okuma aracı “Kindle”, yüzlerce kitabı yanımızda taşıyıp daha ucuza okuyabilmemiz için tasarlanmıştı. Üstelik son modellerinde kablosuz internet bağlantısı da bulunuyordu. Ancak daha sonra Apple tarafından piyasaya sürülen “iPad”, Kindle’ın hızını kesmiştir. Günümüzde bazı çok satan kitapların elektronik kopyaları da piyasada satışa sunulmaktadır. Gazete ve dergiye göre kitabın özelliği çok farklı olduğundan geçiş süreci çok yavaş da olsa, kitapların geleceği için de aynı öngörüler geçerlidir.
Dijital Dünya, ‘Kağıttan Medya’yı Yutacak mı?
‘Future Exploration Network’ adlı futurist düşünceler kuruluşu, dünyada basılı gazetelerin son yayın tarihlerini 2040 Yılı olarak öngörmektedir. Bu tarih Amerika’da 2017, İngiltere’de 2019, Almanya’da 2030, Rusya ve Türkiye’de ise 2036 olarak belirtilmiştir.
17. Yüzyıl’da gazeteler ortaya çıktığı zaman, artık kitapların ortadan kalkacağı söylenmişti. Radyo ve televizyon çıktığı zaman da, kitaplar gazeteler dergiler biter artık denilmişti. Bir sonraki, bir öncekine ayrılan zamanı ve etkisini azaltsa bile, hiçbir zaman tümüyle yok etmedi. Çünkü işlevleri farklıydı ve yüzde yüz çakışmıyorlardı. Üstelik diğer bir yandan insanlığın kültürel evriminde birbirlerini desteklemiş, özendirmişlerdir.
iPad türü tablet bilgisayarların yaygınlaşıp, fiyatları da ucuzlayarak daha geniş kitleler tarafından kullanılmaya başlandığında, basılı medyanın sonu gelmese bile, kapasite ve etkinliğinin çok azalarak sembolik hale geleceği de bir gerçektir.
Belki de şimdi günlük olarak çıkan gazeteler, 20-30 yıl sonra hafta sonları tabloid boyda yayınlanan zengin içerikli, keyifli, nitelikli koleksiyon dergilerine dönüşeceklerdir.
Global İletişim Aktivistleri: “Game Over!” (Oyun Bitti!)
Dünyanın dijital seyir defteri ve birer hayat günlüğü olan Facebook, Twitter gibi paylaşım siteleri ve bloglardan oluşan sosyal medya, bırakın geleneksel medyayı, profesyonel dijital gazeteciliğin bile tahtını sallamaktadır. Kurumsal haber portallarıyla adeta yarışan ‘blog’lar ve Twitter yazarları var.
Her ne kadar bloggerlar hiçbir zaman gazeteci olma iddia ve hedefinde olmamışlarsa da, bazı kişisel bloglar bugün dijital gazetecilikten pay alacak kadar birikim ve izlenme/okunma oranına sahiptirler.
Dijital gazetecilik, profesyonel haber portalları ile sosyal medya ve birer mikrosite olan blogların sentezidir.
Söylemleri yeni, biçemleri hep eleştirel sivri dilli ve alaycı, argo sözcükleri kullanmaktan çekinmeyen, sokak ağzıyla yazan, gözünü budaktan sakınmayan ‘bloggerlar’, geleneksel medyanın kapsamı dışında kalan konulara değinerek büyük ilgi görüyorlardı. Böylece yepyeni bir dijital-kitlesel iletişim platformu oluşuyordu.
Kaiser geziye çıkmadan önce, “Bütün kuşbeyinli uyruklarını yıkanmış paklanmış olarak” görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya’nın dört yanına haber saldığında, Kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa, kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş. İşte bugün bloggerlar, tam da kendilerini hayatın ‘nesnesi’ değil, ‘öznesi’ olarak gören “yıkanmak istemeyen çocuklara” denk geliyor. (Ünsal Oskay Hocamızı, saygı ve sevgi ile anıyorum)
İlk kez Adorno tarafından, henüz internet ve cep telefonlarının olmadığı bir dönemde dile getirilen “kültür endüstrisi”, bilgi teknolojileri gelişimi ve internetin ortaya çıkıp yaygınlaşmasından sonra büyük boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla buna “teknoloji kültürü endüstrisi” de denilebilir.
Dijital Alemin Kralı: Blogger
İnternet ile paralel bir süreçte gelişen ‘dijital görüntüleme ve düzenleme’ teknolojisi ürünü araçlar, kitlesel iletişimi topluma indirmiş, herkesi potansiyel gazeteci, sanatçı, yazar durumuna getirmiştir! Sarsıntı azaltıcı, yüz tanıyıcı, vb. otomatik ayarlar sayesinde kullanım bilgisi ve deneyimi gerektirmeyen, film-banyo-kart baskı gibi giderleri olmadığı için ekonomik ve pratik dijital kamera ve akıllı cep telefonları, herkese kullanıcı kaynaklı içerik (user generated content) üretme, erişime sunma ve paylaşma olanağı sağlamıştır. Böylece kişilerin toplumda ‘kendini ifade etme’ gereksinimi ve ‘ego tatmini’ sağlamaları gerçekleşmiştir.
Bu süreç doğal olarak ‘seçkinci kültür’ karşısında ‘popüler kültürün’ daha da yaygınlaşmasını ortaya çıkarmıştır.
Günübirlik üretilip tüketilen, derinlik yerine sığ bir yaklaşımı benimseyen, nitelik yerine nicelikle ölçümlenip değerlendirilen içerik sunumları ‘popüler’ olmuştur. Çünkü üretmesi ve tüketmesi kolaydı. İçine birazcık mizah, bir tutam cinsellik, biraz da argo konularak, kulak memesi kıvamında yoğrulup, pembeleşinceye kadar kavruldu mu tadından yenmiyordu.
Eskiden ağzı olan konuşuyordu! Şimdi ise klavyesi ya da dokunmatik ekranı olan yazıyor!
Gönüllü yaratılıp üretenlerin çoğu egosu ve vicdanlarını, çok az bir bölümü de cüzdanlarını tatmin ederken, tüketiciler de bu içeriği genellikle bedelsiz okuyup izliyorlardı. Yani bir tür alan razı, veren razı durumu!
Bu arada en çok kazanan da kuşkusuz teknoloji üreticileri, servis sağlayıcılar ve popüler kültür endüstrisi yani “yeni ekonomi” oluyordu.
Dünyanın en etkili haber dergilerinden Time, her yılsonu dünyada “yılın insanı”nı seçer ve fotoğrafını kapağında yayınlar. Time 2006 Yılı başında bir sürpriz yapıp kapağına, bakanların kendilerini görmelerini sağlayan ayna işlevini görecek gümüş varak yaldız basıp, Yılın İnsanı “Sizsiniz” diyordu! Milyonlarca aktif – etkileşimli internet ve sosyal medya kullanıcısını “yılın insanı” ilan ediyordu.
Aynı Time Dergisi, aradan beş yıl geçtikten sonra 2010 yılı sonunda da, bu kez ‘yılın insanı’ olarak, dünyada sosyal medyanın fenomeni olan Facebook’un kurucusu 1984 doğumlu Mark Zuckerberg’i “yılın adamı” seçiyordu.
İletişim yöntemlerinin hızla geliştiği bir dönemde, internet bağlantısı ve sosyal paylaşım siteleri kullanıcısı olan her yurttaş, kendisini bir haberci gibi görmektedir. Herkesin verecek bir haberi, verecek haberi olmayanların bile anlatacakları, paylaşacakları mutlaka bir ‘hikayeleri’ var.
Yurttaş Gazeteciliği
Dünyada olup biten ve haber niteliği taşıyan her olay artık haber portalları ve televizyon haber kanallarından önce sosyal medyaya düşmektedir. Metinler 140 karaktere sığdırılıp ‘tweet’ olarak Twitter’dan, metin ve görüntüler Facebook’tan, videolar You Tube’dan, fotoğraflar ise Flickr gibi sitelerden aynı anda tüm dünya ile paylaşılmaktadır.
Türkiye’de internet çok pahalı olmasına karşın, bağlantı hızı ve kalitesi çok düşük olduğu için videoları izlemek zor olmaktadır. Sık sık “loading” uyarısı ile bölünen videolar, bir süre sonra izleyiciyi bu isteğinden vazgeçirmektedir.
Gelişmiş iletişim teknolojisinin hızlı bireysel kullanımı, bilgi akışının denetimini devlet tekelinden çıkarmaktadır.
İnternet ve sosyal medya sonrası oluşan, ceplerindeki multimedya özellikli akıllı cep telefonları ve dijital fotoğraf+video kameralarla donanmış yurttaş gazeteciler, bir zamanlar, önce İHA (İhlas Haber Ajansı), sonra da CHA (Cihan Haber Ajansı) nın yaygın olarak kurduğu ‘sokak muhabirleri’ ağını bile bugün artık geride bırakmışlardır.
Önceki yıllardaki, Olacak O Kadar programının fenomeni ‘tam teçhizatlı kameraman’ Cevat Kelle’yi bile kıskandıracak bu sosyal medya muhabirleri, internete 7/24 haber/içerik yüklemektedir.
Üstelik bu amatör haber/içerikler, sonradan büyük televizyon haber kanalları ve internet haber portalları tarafından da kullanılmaktadır.
Dijital Enternasyonal!
Harvard Üniversitesi’nde iletişim toplumbilimleri araştırmaları yapan Berkman Merkezi’nin Yöneticisi James F. Moore’ye göre, günümüzde blogger’lar ‘birinci güç’ olan ulus-devletlere karşı, global/dijital ölçekte örgütlenmiş ve aydınlanmış yurttaşı temsilen ‘ikinci güç’ü oluşturuyorlar. Moore, ayrıca bu global bilinç ve gücün dünyayı değiştirebileceğini de ekliyor.
Coğrafi sınırlar giderek işlevini yitirirken, ‘ulusal yurttaşlık’ bilinci, yerini yavaş yavaş ‘global yurttaşlık’ bilincine bırakmaktadır. İletişim çağında oluşan küresel ağ ve bilgi toplumu, insanın varolduğu günden bu yana, toplumsal yaşamın en önemli unsuru olan bölgesel kültürel özellikleri de nötralize etkileyerek, ortak dünya kültürüne dönüştürmesi olasıdır.
Karl Marx’ın özlemi olan, bütün ülkelerin işçileri birleşerek ‘proleterya enternasyonalizmi’ni gerçekleştirememişlerse de, bugün internet ağı üzerindeki sosyal medya oluşumu sayesinde ‘dijital dünya yurttaşlığı’ gerçekleşmiştir.
Bu global yurttaşlar yaşadıkları tüm toplumsal olayları anında birbirleri ile dijital ekosistemde paylaşmakta ve böylece dünya üzerinde olup bitenlerden yine anında haberdar olmaktadırlar. Üstelik öğrenmekle de kalmayıp, sosyal medya üzerinde çok hızlı örgütlenip olaylara yön bile vermektedirler.
Mızrak Çuvala Sığmıyor!
Ulus-devletlerdeki egemen güçlerin yanlışları karşısında gerçekleştirilen sivil toplum itaatsizlik eylemleri öncelikle sosyal medyada örgütlenip, gelişmektedir. Sözlü başlayan eleştiri ve sitemler, paylaşıldıkça büyüyerek, kimi zaman siyasal-toplumsal eylemlere bile dönüşebilmektedir.
Ülkemizde ekşi sözlük, inci sözlük, İTÜ sözlük, uludağ sözlük gibi örneklerini gördüğümüz sözlük blogları, her hangi bir konuda yazarlarının kişisel yaşam deneyimlerini de kattıkları özgür, bağımsız, otosansürsüz bilgilere ulaşmada önemli bir dijital kaynak işlevini görmektedirler. Dolayısıyla bu sözlükler, dijital yurttaş gazeteciliğinin ilginç bir türünü oluşturmaktadır.
Ancak Twitter çıkıp yaygınlaşmaya başladıktan sonra, blogların sayısı ve sunulan içerik azalmaya başlamıştır. Hatta bazı bloggerlar bloglarını kapatıp, Twitter’da ‘140 karaktere’ sığmaya çalışmışlardır.
İnternet, önce büyük bir hevesle açılıp, her gün yazılıp içerik eklenerek güncellenen, sonra yük gelmeye başlayıp, yazı ve güncellemeler giderek seyrekleşen, en sonunda da unutulup giden bloglarla doludur.
Yasama, yürütme, yargı güçlerini elinde bulunduran ulus-devletler karşısında ‘dördüncü güç’ olarak bağımsızlığını yitirerek zayıf düşen geleneksel medyanın yardımına dijital medya yetişmiştir.
Ulus-devletlerin geleneksel medyaya uyguladıkları baskı ve yaptırımları, dijital medyaya uygulamaları, gelişmiş iletişim teknolojisi ve yaygınlık özelliklerinden dolayı tümüyle mümkün olamamaktadır.
Yerel İnternet Haberciliği
İnternet ile birlikte yerel habercilik daha da ‘yerelleşerek’, “semt haberciliği” ortaya çıkmıştır. Çünkü sistemin teknolojik yapısı ve kullanıcı portföyü buna olanak sağlamaktadır.
“Hyperlocal News” yani ‘ultra yerel habercilik’ olarak da adlandırılan bu alan, internetten önce de zaten köklü bir yerel radyo televizyon geleneği olan Amerika’da hızla yayılmaktadır. Amerika’nın yanı sıra son yıllarda Avrupa’da da ilgi görmektedir. Artık tüm büyük haber kuruluşlarının aynı zamanda ‘yerel blogları’ da var. Buralarda insanlar kendi hayatlarına, yörelerine yönelik ‘semt gazeteleri’ni oluşturuyorlar. Bu bloglarda halkın da etkileşimli olarak “içeriğe” katkıda bulunmasına, ortak olmasına olanak sağlanmakta, böylece ‘okur/izleyici bağlılığı’ da arttırılmaktadır.
“Semt gazeteciliği”, bizdeki yüksek tirajlı gazetelerin İstanbul, Ankara, İzmir dışında diğer bazı büyük şehirlerde de günlük olarak verdikleri “bölge ekleri”nin daha yerelleştirilmiş içeriğinin online internet ortamına aktarılması ile oluşmaktadır. İlgi gören bu mikro yerel haberler de, dijital gazetecilik de kendisine bir yer açmıştır.
Diğer benzer konulardaki yavaş gelişme süreçlerinde olduğu gibi, bu ‘trend’in de Türkiye’de henüz yeterince önemsenmediğini görüyoruz.
WIKILEAKS: “Kral Çıplak!”
28 Kasım 2010, dünya diplomasi tarihi açısından olduğu kadar, basın-kitle iletişimi ve özelinde de dijital gazetecilik tarihi açısından da önemli bir dönüm noktasıydı.
Tüm dünyada tartışma yaratan gizli diplomatik belgeleri yayınlayan WikiLeaks internet sitesi, bu ‘sızıntılarla’ dünya enformasyon akıntısına karşı kürek çekme pahasına “dijital gazeteciliğe” yeni bir boyut getirmiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizli iç yazışma belgeleri, önce WikiLeaks adlı internet sitesi üzerinden, sonra da yine WikiLekas tarafından servis edilen beş ayrı ülkedeki beş gazete tarafından yayınlanmaya başlayarak, dünya gündemine düşüyordu.
Uzun zamandır “Biz hükümetleri açarız” sloganıyla internette yayınladığı belgelerle gündemi sarsan WikiLeaks internet sitesinin Baş Aktörü ise, Avustralyalı Julian Assange’dı. Bir anda iletişim starı olup çıkan ve cinsel tacizle suçlanan bu ‘garip adam’, ‘dijital bir gerilla’ mı, yoksa ‘global bir yurttaş’ mıydı?..
Her ne olursa olsun Assange, ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni”, “Büyük Ortadoğu Projesi” ve bu hegemonyanın ortak askeri oluşumu NATO’nun tekerine çomak sokmuş, diğer geri bıraktırılmış üçüncü dünya ülkelerindeki otoriter iktidarların uykularını kaçırmıştır. Başını kuma gömen devekuşunu, poposundan vurmuştur!
WikiLekas’ın bu eylemi, dünya üzerindeki enformasyon akışını kontrol eden emperyalist devlet ve uluslararası medya tekellerine karşı adeta bir başkaldırı niteliğindeydi. Diplomasi tarihinin yeniden yazılmasına yol açacak belge ve bilgiler paylaşıldı. Gelişmiş birinci dünya ülkelerinin, geri bıraktırılmış üçüncü dünya ülkeleri üzerinde oynadıkları oyunların bir bölümü böylece açığa çıkmıştır.
Bu ‘sızıntılar’, yurttaşların bağımsız, özgür haber alma hakkı, bilgi edinme ve düşünme, demokratik katılım açısından önemli bir olaydır. Siyasetçilerin toplumu yönetirken perde arkasında yaşanılanlar konusunda da fikir vermektedir.
İlginçtir, dijital çıkışlı WikiLeaks belgeleri, beş ayrı ülkedeki beş basılı gazeteye servis edilerek dünyaya açılmıştır. Belgelerdeki bilgiler, bu gazetelerin editoryal süzgeci ve düzeltilerinden geçtikten sonra kamuoyuna ulaşmıştır.
Julian Assange, Fransız Le Monde Gazetesi tarafından, 2010 Yılı’nda dünyada “yılın adamı” seçilmiştir. 2011 Yılı’nda ise Avustralya’daki Sydney Barış Vakfı tarafından “İnsan Hakları Ödülü”ne layık görülmüştür. Vakfın 14 yıldır dağıttığı ödül daha önce, Güney Afrika’nın özgürlük lideri Nelson Mandela ve Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama’yada verilmişti.
Yazımın sonuna gelirken, sizleri birazcık olsun gülümsetip, keyiflendirir düşüncesiyle, WikiLeaks belgelerinin yayınlanmaya başladığı gün Twitter’da yazdığım bazı ‘tweet’lerimden örnekler vermek istiyorum:
- WikiLeaks Belegeleri’nde adı geçenler koro halinde aynı şarkıyı söylüyorlar: “Vallahi de billahi de külliyen yalan” İster inan, ister inanma!
- Erdoğan, WikiLeaks’ın eteğinden dökülecek taşlarla 3. Köprüyü yapmayı düşünüyormuş.
- Gülme komşuna, Wikileaks’da çıkar karşına!
- Hafıza beşer, insan şaşar, Wikileaks yayınlar!
- Adamın Wikileaks’da adı çıkacağına, canı çıksın!
- WikiLeaks haberlerinden sonra, “sızma” zeytinyağı fiyatları tavan yapmış!
- Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Wikileaks az!
- Sosyal medya, konvansiyonel medyaya bir kez daha fark attı. WikiLeaks haberleri ilk önceTwitter, FriendFeed gibi paylaşım sitelerine düştü…
- Acar Muhabirimiz Pensilvanya’dan bildiriyor. Hoca Efendi sessizliğini bozdu ve WikiLeaks için: “Beni bu işe karıştırmayın!” dedi.
- Sosyal Medya Gururla Sunar:Bill Gates ve Mark Zuckerberg’den sonra,Yeni Siberstarımız Julian Assange. 29 Kasım’da aynı anda dünya medyasında.
- “Kral Çıplak!” WikiLeaks Genel Yayın Yönetmeni Julian Assange.
- Sonunda diplomasinin de pornografisi çıktı!
- Amerikan kriptoları, yeniyetme gençlerin msn yazışmaları ve birbirlerine gönderdikleri SMS’lere benziyor: Beyaz Saray: “Biz çok samimiyizdir!”
- Merkez üssü Türkiye görülen WikiLeaks Depremi bir öncü şok muydu? Bundan sonra gelecek asıl deprem mi, artçı sarsıntılar mı olacak?
- WikiLeaks şimdi yabancı yandaş medya mı oluyor?
- WikiLeaks Belgeleri en çok çevirmenlerin yüzünü güldürdü! Medya binlerce belgenin çevirisi için köşe bucak çevirmen arıyor…
- Wikileaks’ın Borsa’da hisse senetleri var mı?
- Hollywood, Wikileaks Filmi için kolları sıvamış! Filmde oynamaları için Erdoğan ve Davutoğlu’na da teklif gönderildiği söyleniyor.
- 251 bin belgenin sadece 219′u bir günde açılabildiyse, tamamı 3 yılda mı açılacak yani? Anlaşıldı 2011 Wikileaks Yılı olacak!
- Bu gecenin şarkısı: “Açıl susam açıl, bize yeni belgeler göster”.
- Bilgi Teknolojileri Çağı’nda Yeni Bir Dönem: ULUSLARARASI ENFORMASYON SAVAŞLARI.
- Wikileaks Raporları’nda Haydarpaşa Garı’nın yakılmasına ilişkin bilgi de var mıymış?
- Mutlu mesut, gül gibi geçinip giderken nerden çıktı şimdi bu “Wikileaks”? Kesin Ergenekon’un işidir!
- WikiLeaks’ın Türkçe Meali: “Önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe.”
- Wikileaks’ın koyunu, sonra çıkar oyunu!… Bakalım heyecanlı başlayan ve merak uyandıran bu filmin sonu nasıl bitecek?…
- WikiLeaks kirli çamaşırları ortaya döküyor.Şeffaflık,açıklık adına iyi güzel de.Bütün bunları niçin, hangi amaçla yapıyor?Sonunda ne olacak?
- Yetkililer iddialara açıklık getirdi: “Türkiye’de nükleer başlıklı füze yok, türban başlıklı kız var.”
- Medya ve gazetecilikte yeni bir dönem: W.Ö. (WikiLeaks’dan Önce) ve W.S. (WikiLekas’dan Sonra)
Dijital Medya ile ilgili bu yazımı, 7 Eylül 2009’da Almanya’da Dijital Gazeteciler tarafından yayınlanan “İnternet Bildirgesi” ile tamamlıyorum. Darısı başımıza!
İNTERNET BİLDİRGESİ
1. İnternet farklıdır!
İnternet farklı kamu alanları, farklı terimler ve farklı kültürel beceriler yaratır. Medya günümüz teknolojik gerçeklerini görmezden gelmekten ve onunla boğuşmaktan vazgeçip, çalışma yöntemlerini bu gerçeklere uyarlamalıdır. Onların görevi mevcut teknolojiyi dayanarak gazeteciliğin en iyi biçimini geliştirmektir. Bu yeni gazetecilik ürünlerini ve yöntemlerini içerir.
2. İnternet bir cep boyutu medya imparatorluğudur!
Web, mevcut medya yapılarını, eski sınırları ve oligopolleri aşarak yeniden düzenliyor. Yayın ve medya içeriğinin yayılması artık yüklü yatırımlar gerektirmiyor. Gazetecilik öz-kavramı, neyse ki, onun enformasyonun akışını düzenleme ve filtreleme görevinden kurtarıyor. Geriye gazeteciliği sıradan yayından ayıran gazetecilik kalitesi kalmaktadır.
3. İnternet toplumdur; toplum internettir!
Sosyal ağlar, Wikipedia veya You Tube gibi Web-tabanlı platformlar batı dünyasında insanların çoğu için günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Onlar telefon ya da televizyon gibi erişilebilir. Eğer medya şirketleri var olmaya devam etmek istiyorsa, bugün kullanıcılarının dünyasını anlamalı ve iletişim formlarını kucaklamalıdır. Bu kucaklama sosyal iletişimin temel formlarını: dinleme ve yanıtlamayı, yani diyaloğu da içerir.
4. İnternet özgürlüğü dokunulmazdır!
İnternet, açık mimarisi sayısal iletişen bir toplumun ve dolayısıyla, gazeteciliğin temel bilişim yasasını oluşturmaktadır. Bu özel ticari ya da siyasi çıkarların, çoğu kamu yararı iddiası arkasında gizlenerek, korunması uğruna değiştirilemez. Nasıl yapıldığından bağımsız olarak, internet erişimin engellenmesi serbest bilgi akışını tehlikeye atmakta ve bilgi erişim temel hakkını bozmaktadır.
5. İnternet bilginin zaferidir!
Yetersiz teknolojisi nedeniyle medya kuruluşları, araştırma merkezleri, kamu kuruluşları ve diğer kuruluşlar bugüne kadar dünyadaki bilgileri derlemiş ve sınıflandırılmıştır. Bugün her yurttaş kendi kişisel haber filtrelerini oluşturabilir, arama motorları ile daha önce hiç bilinmeyen boyutta bir bilgi hazinesine ulaşabilir. Bireyler artık her zamankinden daha iyi şekilde bilgilenebilir.
6. İnternet gazeteciliği (değiştirir) geliştirir!
İnternet üzerinden, gazetecilik yeni bir şekilde kendi toplumsal-eğitimsel rolünü gerçekleştirebilir. Bu bilginin sürekli değişen, devamlı süreç olarak sunulmasını içerir; basılı medyanın değişmezliğinin kaybı bir artıdır. Bilginin bu yeni dünyasında hayatta kalmak isteyenlerin, yeni bir idealizmle, yeni gazetecilik fikirlerine sahip olması ve bu yeni potansiyeli kullanmaktan zevk alması gerekir.
7. Net, ağ gerektirir!
İnternet linkleri bağlantılardır. Birbirimizi bu bağlantılar ile biliyoruz. İnternet bağlantılarını kullanmayanlar kendilerini sosyal söylemin dışında tutmaktalar. Bu geleneksel medya şirketlerinin web siteleri için de geçerlidir.
8. Linkler ödüllendir, alıntılar süsler!
Arama motorları ve birleştiriciler(portallar) kaliteli gazeteciliği kolaylaştırır: Onlar uzun vadede olağanüstü içeriğin bulunabilirliğini artırır ve böylece yeni ve kamusal bilgi dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. İnternet bağlantıları ve alıntılar yoluyla Referanslar, özellikle yaratıcısından herhangi bir izin ya da ücret gerektirmeyenler, ilk etapta ağ üzerindeki sosyal söylem kültürünü mümkün kılar. Bunların hepsi şüphesiz korumaya değerdir.
9. İnternet siyasi söylem için yeni bir mekandır!
Demokrasi katılım ve bilgiye erişim özgürlüğü ile büyür. Siyasi tartışmanın, geleneksel medyadan İnternete aktarılması ve halkın etkin katılımı ile bu ortamın genişletilmesi, yeni gazeteciliğin görevlerinden birisidir.
10. Bugün basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü anlamına gelir!
Alman Anayasası’nın 5. maddesi meslekler ya da geleneksel iş modelleri için koruyucu haklar içermez. İnternet, amatör ve profesyonel arasındaki teknolojik sınırları geçersiz kılar. Bu nedenle basın özgürlüğü ayrıcalığı, gazetecilik görevlerin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek herkes için geçerli olmalıdır. Nitelik açısından, ücretli ve ücretsiz gazetecilik arasında bir ayrım yapılmamalı, ama iyi ve kötü gazetecilik arasında yapılmalıdır.
11. Çok fazla bilgi diye bir şey yoktur!
Bir zamanlar, kilise gibi kurumlar kişisel farkındalık yerine ‘güce’ öncelik verdiler ve tipo matbaa makinesi bulunduğunda denetimsiz bilgi akışına karşı uyardılar. Diğer taraftan, broşürcüler, ansiklopediciler ve gazeteciler, hem birey hem de bütün olarak toplum için, daha fazla bilginin daha fazla özgürlüğe yol açtığını gösteren bu önerme bu gün için de geçerlidir.
12. Gelenek bir iş modeli değildir!
Gazetecilik içeriği ile internet üzerinden para kazanılabilinir. Zaten, bunun birçok örneği bu gün var. Ancak, şiddetli rekabet nedeniyle, iş modelleri internetin yapısına uyarlanmalıdır. Kimse bu hayati uyarlama sürecinden statükoyu korumaya yönelik politikalarla kaçınmaya çalışmasın. Gazetecilik açık rekabetle net üzerinden iyi finansal çözümler bulmalı ve cesaretle bu çözümlerin çok boyutlu uygulamalarına yatırım yapmalıdır.
13.Copyright’ internet üzerinden bir sivil görev haline gelir!
‘Copyright’, internette enformasyonun düzenlenmesinde merkezi bir köşe taşıdır. Yaratıcıların kendi içeriklerinin dağıtımının türü ve kapsamı üzerinde karar hakkı, internet üzerinde de geçerlidir. Aynı zamanda, telif hakkı eski tedarik mekanizmalarını korumak ve yeni dağıtım modelleri ya da lisans yapılarını engellemek için kullanılamaz. Mülkiyet yükümlülükleri kapsamaktadır.
14. İnternette çok para vardır!
Gazetecilik çevrimiçi hizmetleri reklam yoluyla finanse eder. Bir okuyucu, izleyici ya da dinleyicinin zamanı değerlidir. Gazetecilik sektöründe, bu ilişki her zaman finansmanın temel bir ilkesi olmuştur. Gazetecilik açısından geçerli yeni finans modelleri bulunmalı ve test edilmelidir.
15. İnternette olan, internette kalır!
İnternet gazeteciliği yeni bir nitelik kazandırıyor. Online, metin, ses ve görüntüleri artık geçici olmak zorunda değil. Onlara yeniden erişilebilinir, böylece çağdaş tarihin bir arşivi oluşur. Gazetecilik, bilginin gelişmesi, yorumlanması ve oluşan hataları göz önüne almalı, yani kendi hatalarını kabul etmeli ve şeffaf bir şekilde onları düzeltmelidir.
16. Kalite en önemli nitelik olmaya devam ediyor!
İnternet ortaya düzgün ürünler de çıkartır. Sadece güvenilir, seçkin ve olağanüstü olanlar, uzun vadede sürekli izlenecektir. Kullanıcıların talepleri artmıştır. Gazetecilik bunları yerine getirmeli ve sık sık güncellediği ilkelerine bağlı kalmalıdır.
17. Herkes için…
Web, 20. Yüzyıl kitle iletişim araçlarından üstün bir toplumsal değişim altyapısı oluşturur. Şüphe halinde, “Wikipedia kuşağı”, kaynağın güvenirliğini belirlemek, haberi geriye gidip orijinal kaynağında izleme, araştırma, denetleme ve değerlendirmek yeteneğine – tek başına ya da bir grup olarak sahiptir. Bunu küçük gören ve bu becerilere saygı göstermeye istekli olmayan gazeteciler internet kullanıcıları tarafından ciddiye alınmaz. Çok haklılar! İnternet eskiden alıcı olarak bilinen, okuyucu, dinleyici ve izleyicilerle, doğrudan iletişim kurma ve onların bilgilerinden yararlanmayı sağlar. “Her şeyi bilen” gazeteciler değil, iletişim kuran ve araştıran gazeteciler ilgi görmektedir.
KAMİL ERYAZAR KİMDİR?
Isparta doğumlu. Siyasal Bilimler mezunu. Okuma-yazmayı öğrendikten sonra yerel gazetelerde yazmaya, ulusal gazetelerin muhabirliğini yapmaya başladı.
Üniversite yıllarında da haftalık haber, aylık edebiyat sanat dergilerinde yazmayı sürdürdü. 1982 yılında “Günümüzde Türk Basını” adlı araştırma inceleme kitabı ile Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü’nü kazandı. Çeşitli gazete ve dergilerde reklam müdürlüğü ve genel yayın yönetmenliği yaptı. “Yılın Gazetecisi” seçildi. Üniversiteler, sanayici ve işadamları dernekleri ile sivil toplum kuruluşlarında “mentor” olarak konferanslar verdi. Radyo ve televizyon programlarına katıldı.
1991 yılında reklam, halkla ilişkiler, kurumsal ve pazarlama iletişimi, marka yönetimi alanlarında hizmet vermek üzere kendi şirketini kurdu. 2005 yılına kadar süren bu dönemde hazırlayıp yönettiği kampanyalar, projeler ulusal ve uluslararası ödüller aldı.
Halen ADV Bena İletişim Hizmetleri’nde Dijital Medya Yönetmeni olarak görev yapıyor. Kitle iletişimi ve kültürü, iletişim sosyolojisi, dijital medya ve toplumbilim konularındaki akademik çalışmaları sürüyor. Bu konularda yayınlanmış 3 kitabı ve 300’ün üzerinde makalesi bulunuyor.
http://twitter.com/bilgeceyorum
http://friendfeed.com/kamileryazar
facebook.com/kamil.eryazar